16 Şubat 2006 Perşembe

"Kurtlar Vadisi - Irak" filmi değerlendirmesi

Kurtlar Vadisi – Irak filmiyle ilgili değerlendirmeye geçmeden önce, filmin ana fikri ve bir propaganda filmi olarak verdiği mesajların kaynağını anlayabilmek için, öncelikle Şaşmaz ailesine mercek tutmak gerekiyor.

ŞAŞMAZ AİLESİ

Kurtlar Vadisi’nin yapımcısı Raci Şaşmaz ile Polat Alemdar’ı canlandıran Necati Şaşmaz kardeşler, Elazığ merkezli Kadiri Tarikatı’nın şeyhi Abdülkadir Şaşmaz’ın oğullarıdır.

Kadiri Şeyhi Abdülkadir Şaşmaz, kurduğu Takva Tasavvuf Kültürünü Araştırma Vakfı aracılığıyla, ses sanatçıları ve gazetecileri çevresinde topladı. Şeyh Şaşmaz, hedef kitlesi farklı olduğu için, dergahını da Ankara ve İstanbul’a taşıdı.

Şeyh Abdülkadir Şaşmaz’ın babası Caferi Tayyar Şaşmaz da bir Kadiri şeyhi. Türbesi Elazığ-Harput’ta bulunuyor. Şaşmaz’lar, soylarını Abdülkadir Geylani’ye, hatta Hz. Muhammed’e kadar uzatıyorlar. Bu nedenle kendilerine “seyid” yani peygamber soyundan gelen gözüyle bakılıyor.

Şeyh Abdülkadir Şaşmaz, 1991 yılında Kültür Bakanı Namık Kemal Zeybek tarafından “Bakan Danışmanı” yapıldı.

Şeyh Abdülkadir Şaşmaz’ın üç oğlu var: En büyük oğlu 1971 doğumlu Necati Şaşmaz, Tayyar Raci Şaşmaz ve Hilmi Zübeyr Şaşmaz. Polat Alemdar yani Necati Şaşmaz, tarikat içinde Şeyh’in veliahtı olarak değerlendiriliyor.

TAYYİP’İN DANIŞMANI DA ORTAK

Tarikat 90’lı yıllarda İstanbul’da “Çağrışım” isimli bir dergi çıkardı. Dergi, kendisini siyasal islama karşı, tasavvuf kültürüne dönük olarak tanımladı. Derginin Genel Yayın Yönetmenliğini Ömer Lütfü Mete (Aynı zamanda filmin konsept danışmanı. Deli Yürek dizisinin de Raci Şaşmaz’la birlikte senaristi), Yazı İşleri Müdürlüğünü de Ahmet Tezcan (Şu anda Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Basın Danışmanı) yaptı.
Dergi etrafında toplanan sanatçı ve gazetecilerin, o dönemde Gayrettepe’de bir evde haftada bir toplanarak zikir yaptığı basına yansıdı. (Bkz. 2004 yılı Tempo Dergisi) Şeyh Abdülkadir Şaşmaz’ın yönettiği zikirlerin katılımcıları arasında Hasan Kaçan, Ömer Lütfü Mete, Osman Sınav gibi isimlere rastlıyoruz.

ŞAŞMAZ’LARIN TİCARİ İLİŞKİLERİ

PANA Film hem “Kurtlar Vadisi” dizisinin, hem de “Kurtlar Vadisi – Irak” filminin yapımcı şirketi olarak karşımıza çıktı. Peki PANA Film’in ortakları kimler? İstanbul Ticaret Odası kayıtlarına göre ortaklar; Muhammed Naci Şaşmaz, Tayyar Raci Şaşmaz, Hilmi Zübeyr Şaşmaz, Bahadır Özdener, Hasan Kaçan ve Faruk Çetinkaya.

Faruk Çetinkaya, aynı zamanda PANA Film’in avukatı. Bahadır Özdener ise hem dizinin hem de filmin senaristi olarak karşımıza çıktı. Eski bir gazeteci olan Bahadır Özdener, Raci Şaşmaz’ın en yakın arkadaşı olarak biliniyor.

RACİ ŞAŞMAZ’IN İLİŞKİLERİ

Raci Şaşmaz, 1973 doğumlu, Marmara Üniversitesi Sinema Televizyon Bölümü mezunu. Raci Şaşmaz, kardeşler arasında “ticaretten” sorumlu olanı!

PANA Film dışında, Raci Şaşmaz’ın resmi iki firması daha var. Bunlardan biri Mücazoğlu Basın Yayın Sinema A.Ş. Bu şirketin ortakları arasında da tanıdık isimler var: Adnan Erdoğan, Mehmet Baş, Mehmet Akalın, Ömer Lütfü Mete ve Tayyar Raci Şaşmaz. Şirketin eski Yönetim Kurulu üyeleri kayıtlarda şu isimlerden oluşuyor: Abdülkadir Şaşmaz, Cengiz Solak, Zülfü Canpolat, Fahri Yüksel.

MHP-BBP VE KADİRİ TARİKATI

Zülfü Canpolat, Avrupa Nizam-ı Alem Ocakları Genel Başkanı. Muhsin Yazıcıoğlu’nun has adamı. Şirket Yönetim Kurulu’nda adı geçen Fahir Yüksel de ilginç bir isim. 1999 seçimlerinde MHP’nin Malatya’dan 4. sıra adayı olan Fahir Yüksel, önce seçildi ama ardından mazbatası geri alındı. 2000-2002 yılları arasında MHP Malatya İl Başkanlığı yapan Fahir Yüksel’in 1979 yılında Malatya’da öğretmen Nevzat Yıldırım’ın Oral Çelik tarafından öldürülmesi olayında yer aldığı; gözaltına alındığı ancak “bilinmeyen sebeple” serbest bırakıldığı, bu nedenle 1980 yılından beri arandığı basına yansıdı.

Unutmadan! Şeyh Abdülkadir Şaşmaz’ın kardeşi ve Polat’ın amcası Tahir Şaşmaz da, bir dönem MHP milletvekilliği yaptı.

SİNAN KÖYLÜLERİNE ZULMEDEN AĞA

Raci Şaşmaz’ın bir diğer şirketi ise Pana Teknik Araştırma ve Elektronik Güvenlik Sistemleri Sanayi ve Ticaret Ltd. Şirketi. Raci Şaşmaz dışında şirketin üç ortağı var. Osman Sınav (Kurtlar Vadisi dizisinin ilk yönetmeni), Dr. Mehmet Mustafa Kızılilsoley ve Nilüfer Sinanlı.
Nilüfer Sinanlı tanıdık bir isim: Sinanlı köylülerine kan kusturan, zorla köylülerin arazilerine el koyan Sinanlı aşiretinin “hanımağası”! Güneydoğu’da 100 bin dönüm araziyi “gaspederek” ele geçiren Hanımağa’nın İstanbul’daki iş ilişkileri oldukça karışık.

“Kurtlar Vadisi”, yapımcısıyla, yönetmeniyle, senaristiyle, konsept danışmanıyla, oyuncularıyla tam bir tarikat ağı! Öyle ki, Şaşmaz kardeşlerin halasının torunu bile “Erhan” tiplemesiyle, dizinin ilerleyen bölümlerinde rol kapmıştı!

AMERİKAN VATANDAŞI POLAT

ATV, Şubat başında yer alan bir haber bülteninde, Polat’ın Amerikan vatandaşı olduğunu duyurdu. Amerika’da oturma izni ve vatandaşlık hakkı alan Polat, bu hakkı kullanmış, yıllarca Amerika’da yaşamış, ancak 11 Eylül saldırısında sonra Türkiye’ye gelip, bir daha da ABD’ye dönmemiş.

HANİ ÇUVAL’IN İNTİKAMI?

Aileye mercek tuttuktan sonra gelelim filme…

Film, öncelikle bir propaganda filmi. Filmde yer alan her sahne, alelade hazırlanmış, basit bir tasarım olarak düşünülemez. Ayrıca, her karakterin ağzından çıkan cümle de, yine propaganda filmi gereği özenle seçilmiş.

Filmin, ana fikri, kamuoyuna “çuvalın intikamı” olarak sunuldu. Filmin ilk sahnesinden itibaren de, izleyici bu “intikama” odaklandırılıyor! Ancak, film boyunca “çuvalın intikamı” beklenildiği gibi, ABD’lilere çuval geçirilerek bir türlü alınamadı! ABD’li komutanla toplam dört defa hesaplaşmaya giren kahramanımız, ilk üçünde kaybetti, dördüncüsün de ise kazandı. İlk hesaplaşmada, Polat Grand Harilton otelinin uçurulması pazarlığında Sam Marshall’a çuval geçirmeye çalıştı. Ancak restleşmeyi, Iraklı çocukları pazarlık unsuru haline getiren ABD’li kazandı.

İkinci hesaplaşma, Sam Marshall’ın, Türkmen, Arap ve Kürt liderlerle yaptığı toplantı çıkışında suikast şeklinde planlanmış. Ancak burada da Polat başaramadı. Polat’ın amacına, Iraklı bir intihar bombacısı dolaylı engel oldu! (İyi planlanmış bir propaganda)

Üçüncü hesaplaşmada, Polat, Saddam’ın sarayından Sam Marshall’a getirilen piyanoya bomba yerleştiriyor. Ancak, açık pencereden içeri giren rüzgar, rüzgarın piyano tuşlarına düşürdüğü notalar, erken patlamaya ve ABD’linin yine kurtulmasına neden oluyor.

Dördüncü ve son hesaplaşma ise, ABD askerlerinin topluca Polat ve adamlarına saldırdığı, filmin son bölümü. Burada ise kazanan Polat oluyor. Ancak, beklenildiği şekilde “çuval hadisesi” yaşanmıyor. Polat, ABD’liyi Selahattin Eyyubi’nin kamasıyla kalbinden vuruyor!
Sonuç olarak, ABD’li öldürülüyor ancak, beklenildiği gibi “çuvalın intikamı” alınamıyor.

Film bu bakımdan, psikolojik olarak, izleyiciyi belli bir hedefe güdületen ancak, finalde hedefi biranda değiştiren bir yapıya sahip. Bunun özellikle yapıldığı ortada!

ATATÜRK NEREDE?

Film, 4 Temmuz 2003 günü Süleymaniye baskınında olduğu anlaşılan bir TSK mensubunun Polat’a mektubuyla başlıyor. Üniformasından ve apoletlerinden Üsteğmen olduğu anlaşılan Türk subayı, mektubunu makam odasında yazıyor. Makam odası olan bir üsteğmen olduğuna göre de kendisi bir bölük komutanı. Her Türk Subayı’nın makam odasında, makam koltuğunun arkasında, duvarda Atatürk resmi olması lazım. Ancak böyle bir resim maalesef yok. Bunu bir dekor hatası olarak kabul edemeyiz. Kaldı ki, Atatürk resminin filmde olmamasının özel bir nedeni olduğu da daha sonra anlaşılıyor. O konuya daha sonra geleceğiz. Önce ilk sahneyle ilgili değerlendirmemizi sürdürelim.
4 Temmuz baskınını anlatan Üstteğmen, Polat’tan intikam almasını istediği mektubu tamamladıktan sonra intihar eder. Şimdi birincisi, intihar ettiği tabanca, Üstteğmen’in her ne hikmetse belinde değil de çekmecesinde. Herhalde, Şaşmaz kardeşler 4 Temmuz günü silah kullanmayan 11 subay ve astsubaya (haklı olarak) gönderme yapıyorlar.

İkincisiyse, bizatihi intiharın kendisi!

MİLLET DEĞİL, DİN-TARİKAT PROPAGANDASI

Filmin üç ayrı sahnesinde, ayrı ayrı Polat Alemdar, Tarikat Şeyhi ve Türkmen lideri “Ağa” tarafından, izleyiciye “ana mesaj” veriliyor. ABD’nin Irak ve bölge işgalini, filmin bu üç ana karakteri, “dini birliğin” zayıflamasına bağlıyor. Amerikan işgalinin gerekçesini 180 derece ters tanımlayan ve izleyiciyi bilerek yanlış yönlendiren bu ana mesajla, Şaşmaz kardeşler, Tarikat ailesi olmanın gereğini yerine getiriyorlar.
Filmde bol bol dini öğeler kullanılmış. Öyleki kendini Şeyh Abdülkadir Geylani’ye kadar dayandıran bir tarikat, filmde uzun uzun zikir yapıyor. Dikkat! Yukarıda da bahsettiğimiz gibi, kendisini Şeyh Abdülkadir Geylani’ye dayandıran tarikat, Şaşmaz’ların Kadiri tarikatı. Şaşmazlar böylece, kendi tarikat reklamlarını da yapmış oluyorlar.

Filmdeki Kadiri Şeyhi, intihar eylemlerine karşı olan, direnişçilerin “ajan-gazeteci iddiasıyla batılıları öldürmelerine” karşı çıktığı sahneyle Irak direnişiyle ilgili tavrını koyan, öldürmenin çözüm olmadığını savunan, müritlerine sabır dileyen, kısacası “barışçı” bir din adamı portresi! Tam da dinlerarası diyalogcu kesimlerin istediği türden din adamı.

KÜRT SORUNUNA TARİKAT ÇÖZÜMÜ

Filmin en önemli mesajlarından biri de “Kürt sorunu”yla ilgili olandı.
Barzani tiplemesini canlandıran karakter, filmin hemen her sahnesinde ABD’li komutan Sam Marshal’ın emirlerini yerine getiriyor. Ancak filmin finaline doğru, Sam Marshall, “Barzani”den, Türkmen Kadiri Şeyhi’ni öldürmesini istiyor. Ancak, her sahnede, Barzani karakteri üzerinden ABD’ye el pençe hale getirilen “Kürt”, konu din olunca, tarikat olunca, üstelik Kadiri tarikatı olunca, “düşmanı” Türkmeni öldürmeyi kabul etmiyor. (Bu konuda o kadar keskin ki, gerekirse Kukla Devletten bile vazgeçecek)

Kısacası, filmin bu can alıcı sahnelerinde, Kürt meselesinin de çözümü bulunmuş oluyor. Kürt meselesi de dinle, tarikatla çözülmüş oluyor.
Filmin bir diğer önemli sahnesi de, Kürt meselesinde bu kez Türkiye içinden farklı bir eleştiri getiriyor. Baskın sırasında Kürtlere serzenişte bulunan Memati’ye Abdülhey, “Abi ben de Kürt’üm” diyor. Memati’nin ustaca yanıtı hazır: “Sen başkasın”! Abdülhey’in şu son sözü ise çok önemli. “Abi, hep böyle başlıyor zaten”

Şimdi burada Abdülhey tiplemesi önemli. Diziyi izleyenler bilirler. Abdülhey de tıpkı Polat gibi istihbaratçı. O da mafyaya sokuluyor. Ancak Polat’dan farklı bir istihbaratçı profili çiziyor. Dizinin pek çok bölümünden ortaya çıkan, Abdülhey’in “itirafçı” türünden istihbaratçı olduğu. Geçelim…

Toplamda ortaya çıkan “makul Kürt profili”, tarikat çözümünden yana ve itirafçı olan şekilde algılatılıyor izleyiciye. Bunun dışında ise, “her türden Kürt’e düşmanlık” ön planda!

NASIL BİR TÜRK?

ABD’li komutan Sam Marshall, filmin ilk hesaplaşma sahnesinde Polat’a (haklı olarak) “don lastiğinizi bile biz veriyoruz. Çuval’dan bu kadar alınmanız niye?” diye soruyor. Polat’ın yanıtı ilginç: “Ben politikacı, diplomat ya da asker değilim. Ben Türk’üm”!

Bu mesaj önemli. İzleyiciyi çözümün kaynağına ve ABD karşıtlarının muhteviyatına dönük olarak güdüleyen Şaşmaz kardeşler, tümden siyaseti, tümden dışişlerini ve tümden Türk Ordusu’nu tukaka yapıyor. Daha doğrusu Türk devleti değil, herhangi bir Türk’tür, ABD’ye karşı olan, çuvalın intikamıyla dolan…

Elbette Sam’in söyledikleri doğrudur ve “Küçük Amerika” sürecinin hükümetleri, Dışişlerine yerleşmiş monşerleri ve ABD patentli darbelere imza atan askerleri suçludur! Ancak, her saptama kendi sürecinde yapılır. Siyaseti tümden AKP hükümetiyle, ya da çuvalı kabullenen Org. Hilmi Özkök’le tümden TSK’yı hedef almak, daha doğrusu tümden Türk devletini yanlış bulmak… Şaşmaz kardeşler açısından oldukça önemli bir mesaj.

SAM MARSHALL KİMLİĞİ

Filmde Irak’taki ABD’yi temsil eden Sam William Marshal tiplemesi ve ismi özenle seçilmiş. Sam, Sam amcayı, William, 4 Temmuz tarihinde K.Irak’taki ABD birliklerinin komutanı Albay William Mayvile’i, Marshal da, Türkiye’yi “küçük Amerika” yapan süreci başlatan Marshall planını sembolize ediyor.

Yeri gelmişken Sam Marshal tiplemesi üzerinde de duralım. Film, Türkmen Kadiri şeyhi üzerinden ne kadar İslam dini vurgusu yapıyorsa, Sam Marshall üzerinden de Hristyan-Musevi vurgusu yapıyor. Filmin pek çok sahnesinde Sam Marshall’ı dini ritüeller içinde görüyoruz. Bush’un “haçlı seferi başlatıyoruz” söylemini kılavuz alan Sam Marshall, bölge işgalini tamamen kutsal kitaplara dayandırıyor. Emperyalizm’in işgali, yerini filmde tamamen kutsal nedenlere bırakmış! İsa’nın önünde dualar eden, kutsal kitaptan bölümler okuyan Sam Marshall’ın, 4 hesaplaşmanın ilk üçünde ölmeyerek, ilginç rastlantılarla (rüzgar vs.) kurtulması, izleyiciye yine dini pencereden mesaj amacı güdüyor.

ANTİ-AMERİKANCILIK

Filmde pek çok sahne ve de ABD’li askerlerin karakteri, izleyicide ABD karşıtlığını güçlendiriyor. ABD’li askerlerin, silah sıkılmasını bahane ederek Türkmen düğününü basması, araca doldurduğu esirlerin hava alması için aracı taraması, Ebu Gruyb hapishanesinde yaşananların çok gerçekçi bir şekilde sunulması, Iraklıların iç organlarını çalan Yahudi doktor, organların doldurulduğu kutulardaki alıcı adreslerin New York, Tel-Aviv ve Londra olması vs…

Yeri gelmişken ABD askerlerine dair de bir saptamada bulunalım. Filmde görülen ABD’li askerler, gerçeğe aykırı şekilde “zenci-beyaz-hispanik” şeklinde oranlanmış. Bunu “yapımcı ekip, zenci asker bulamadı” şeklinde açıklayamayız herhalde…
Öte yandan, ABD askerlerinin hepsi de kötü değil. Örneğin, esirlerin doldurulduğu aracın taranması sahnesinde duruma itiraz eden ve öldürülen ABD’li asker…

Acaba, kötü olanları, bazı kesimlerin savunduğu gibi iktidara hasbel kader gelmiş NeoCon’ları, iyi olan ABD askeri de, yine bası kesimlerin savunduğu “özgürlük ülkesi”ni mi sembolize ediyor?

SONUÇ

Kurtlar Vadisi – Irak filmi, pek çok kesimin de söylediği gibi ABD karşıtı bir film… Doğru! Ama nasıl bir anti-Amerikancılık?

Film, aynı zamanda izleyiciye “Kürt karşıtlığı” mesajı da veriyor.
Tarikatçılığın birleştiriciliği altında Kürt’e düşman bir ABD karşıtlığı!
Bu Türkiye’nin çözümü müdür?

Elbette değil. Irkçı zihniyetle, neredeyse “Güneydoğu’yu verelim, batıdaki Kürtleri de sürelim” diyen kesimin sözde çözümü. Kürt’ü kazanmadan, Kurtuluş Savaşı’ndaki Atatürk formülünü, yani Türk-Kürt ittifakını esas almayan hiçbir ABD karşıtlığı, gerçekte ABD karşıtlığı değildir ve de Türkiye’yi içine girdiği bu süreçten “bağımsız” olarak çıkaramaz.

Filmin bir başka sonucu da “maceracı” yanı… Çözüm için çok değil, 4 Türk yeterli. 4 tarikatçı-Kürt düşmanı cesur adam, Türkiye’nin çözümü…

Mehmet Ali Güller
16 Şubat 2006