25 Temmuz 2009 Cumartesi

“Teğmen neden generali vurmak ister?”

İliştirilmiş fıkra yazarı Mehmet Altan, köşesinden soruyor: “Teğmen neden generali vurmak ister?”
Soruyu okuyan, dava sonuçlanmış, Teğmenlerin Generallere suikast yapmaya çalıştığı kesinleşmiş ve hüküm belli olmuş; Altan da hükmün üzerine sosyo-psikolojik değerlendirme yapıyor sanabilir.
Henüz ortada hiçbir şey yokken, Altanların böyle hukuk dışı fıkralar yazması artık sıradandır.
Cumhurbaşkanı’nın bile, daha önceki bir Ergenekon dalgası sırasında, “henüz suçlular mı suçsuzlar mı belli değil” dediği bir “hukuk devleti”ne dönüştük çünkü. “Suçluluğu ispatlanana ve hüküm giyene kadar herkes suçsuzdur” ilkesi, AKP eliyle çiğnendi.
Öyle ki, hukuk okuduğuna dair elinde diploması olan Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç da, dava sonuçlanmadan hüküm verebildi geçen günlerde: “Ergenekon’u tepeledik”
Dönelim Mehmet Altan’ın sorusuna… “Teğmen neden generali vurmak ister?” diyor Altan…
Teğmenlere yönelik operasyon, işte bu soru sorulsun diye yapıldı!
Açalım.
TSK bölünmeden Türkiye bölünmez!
Ergenekon soruşturmasının esas amacının, ABD’nin bölgede sınır değişikliklerine giderken TSK’yı AKP ve Fethullah Gülen cemaati eliyle etkisiz kılmak istemesinden kaynaklandığını, ortalama zekaya sahip herkes artık görüyor, yorumluyor. Tüm gelişmelerin düğümlendiği yer artık tüm aktörler için “Irak’ın kuzeyi”dir!
ABD think-thanklarının “Türk ordusu hizadan” çıktı değerlendirmesi hala geçerliliğini korumaktadır. “Türkiye himayesinde Kürdistan planı”na 1986 yılında dönemin Genelkurmay Başkanı Org. Nejdet Üruğ’un karşı çıkmasıyla başlayan “milli çizgiye” yönelme süreci, 28 Şubat’ta Atatürk’ün “bölge merkezli dış politika”sının uygulanmasıyla zirve yapmıştı. Washington, Ankara’nın Avrasya’ya kaymaması için, Almanya ile anlaşarak, Türkiye’yi AB kapısına bile bağlamıştı. Boşuna, ABD’nin kıdemli analistlerinden Ian o. Lesser şu saptamayı yapmadı: “İyi haber ise, NATO’ya stratejik alternatif olarak Moskova ile daha yakın ilişkiler için bastıran Avrasya'ya odaklananların, Türk siyasetinde marjinal bir konuma itilmiş olmasıdır”. Daha önce de belirttiğimiz gibi, bu ifade Ergenekon operasyonuna ışık tutuyor!
TSK’yı etkisiz kılmak, sadece soruşturmayla olacak değil elbette. Karargah içinde dönemsel olarak irade kırılmaları yaşatarak da, TSK’yı etkisiz kılamaz ABD-AKP.
ABD ve AKP’nin TSK’yı etkisiz kılmak için, önce bölmesi lazım!
Türk Ordusu bölünmeden, etkisizleştirilemez. Türk Ordusu bölünmeden, ABD Kukla Devleti ilan edemez. Türk Ordusu bölünmeden Türkiye bölünemez!
Albaylar ve Generaller
Teğmenlere operasyon bu nedenle yapılmıştır; Mehmet Altan “Teğmen generali neden vurmak ister” diye bu yüzden sormuştur!
Büyük Savaş’ta 2. aşamaya geçilmiştir. Artık TSK’yı “ikiye bölmek” hedeflenmektedir. Büyük bir psikolojik savaş yürütülmektedir. Yaratılmaya çalışılan görüntünün özeti şudur: “Albaylar, teğmenleri tetikçi yaparak General öldürecek!”
Yani, TSK generaller ve albaylar olarak ikiye bölünecek!
Tipik bir kirli savaş olduğuna işaret de, suikast yapacağı iddia edilen teğmenlere yönelik operasyonda ele geçirildiği iddia edilen şey: “Uyuşturucu”
Gladyo’nun yöntemi hep aynı anlayacağınız!
Ergenekon’dan çıkmak gerek!
Bugün 24 Temmuz; Lozan’ın; Modern Türkiye’nin tapu senedinin yıldönümü…
Ancak Türkiye, her bakımdan bir yol ayrımında artık!
Ama önce Ergenekon’dan çıkmak gerek!

Mehmet Ali Güller
24 Temmuz 2009

24 Temmuz 2009 Cuma

İki Havuç, Bir Sopa


Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, meselenin çözümü için 2009’u milat ilan etmesi ve “tarihi fırsat” bulunduğunu belirtmesiyle birlikte “yol haritaları” üzerinde çalışmalar başlamış oldu.
Abdullah Öcalan’ın 15 Ağustos’ta “yol haritasını” açıklayacağını ilan etmesinin ardından, Tayyip Erdoğan da, “Kürt açılımı”nı başlattıklarını, önümüzdeki günlerde bir yol haritasının ortaya çıkacağını belirtti.
MGK tasfiye ediliyor…
Erdoğan’ın Suriye’ye giderken yaptığı bu çarpıcı açıklamaların satır aralarından, daha önceki değerlendirmelerimizi güçlendiren ayrıntılar da çıktı.
7 Temmuz tarihli değerlendirmemizde, “MGK tasfiye mi ediliyor?” diye sormuştuk. Çünkü “kağıt parçası” üzerinden TSK’ya yapılan saldırıların ardından, toplanan ilk MGK 7.5 saat sürmüş ancak toplantının ardından 3 kuvvet komutanı ve 1 genel komutan dışarıda bırakılarak, Cumhurbaşkanı, Başbakan, Genelkurmay Başkanı ve MGK’nin sivil üyeleri ayrı bir toplantı daha yapmıştı!
Başbakan’ın “Kürt açılımını başlattık” müjdeli dünkü açıklamasından öğreniyoruz ki, hükümet bu açılımı başlatmayı Erdoğan’ın geçen hafta MGK üyesi bakanlarla yaptığı bir diğer askersiz toplantıda almış!
Aynen şöyle diyor Başbakan Erdoğan: “Şu anda da hükümet olarak bundan bir hafta önce MGK üyesi arkadaşlarımla bu konuda bir çalışma başlattık”.
AKP-DTP görüşmesi başlıyor
Öte yandan Başbakan Erdoğan’ın devam eden açıklamasından öğreniyoruz ki, “DTP’yle görüşmeme” olayı, iç siyasete yönelik, tabana yönelik bir göz boyaması sadece.
Bakın ne diyor Başbakan Erdoğan, “Kürt açılımını başlattık” müjdeli açılmasında: “İçişleri Bakanlığımıza bu görevi verdik ve bütün ilgili bakanlıklarla İçişleri Bakanlığımız görüşmelerini yapıyor, yapacak. Hazırlıklarını yapacak. Kurumlarla yapacak. Bunda Genelkurmay’ıydı, MİT’ti vesaire tüm bunlarla görüşmelerini yapmak suretiyle, bunun yanında bölge milletvekilleriyle görüşmelerini yapacak”.
Yani AKP-DTP görüşmeleri de başlıyor!
Kürtler bahane…
Açılımın, Türkiye’deki Kürt kökenli kardeşlerimizin kara kaşı, kara gözü için olmadığını belirtelim. Açılım, aslında Irak’ın kuzeyinin açılımı, ABD’nin kukla devletinin açılımı…
ABD revize ettiği ve Obama’yla deri değiştirttiği Büyük Ortadoğu Projesi gereği, stratejisinin merkezine Afganistan-Pakistan hattını aldı. Washington bu nedenle, Irak’tan da aşama aşama çekiliyor. 1 Temmuz’dan itibaren şehir merkezlerinden çekilme işlemi de başladı. Tam çekilme 2011’de tamamlanacak.
ABD 35 bin kadar askerini de Irak’ın kuzeyinde konuşlandıracak. Çünkü 2020 ve sonrası için, kukla devlet, Avrasya hakimiyeti açısından tramplen bir devlet olacak. ABD’nin Kürtseverliği’nin nedeni bu.
Kürtlerin, bin yıldır devletsiz olmasının (Mahabad gibi örnekleri saymazsak) nedeni jeopolitiktir. Kürtlerin bulundukları coğrafya itibariyle, Arapların, Farsların, Türklerin ortasında, denize açılımı olmadan bir devlet kurmaları mümkün olmadı.
Aynı durum şimdi de geçerli. ABD’nin geri çekilmesiyle birlikte, Araplar kukla devleti güneyden ve batıdan, Farslar doğudan, Türkler de kuzeyden kuşatmış olacak! Ancak, Türkiye himaye ederse, kukla devlet yaşayabilecek.
“Kuzey Irak’ı Türkiye’ye katma” havucu bu nedenle piyasaya sürülüyor. Bu birinci havuç!
AKP, “Kürt açılımı”nı, ABD’nin bu planı gereği yerine getiriyor.
PKK-DTP, “Yol haritasını”, büyük oyunda tamamen tasfiye olmamak için hazırlıyor.
Bazı merkezi devlet kurumları da, “madem ABD planına direnemeyeceğiz, bari PKK’yı tasfiye ettirelim” diye pazarlık yapıyor! Bu da ikinci havuç!

Mehmet Ali Güller
23 Temmuz 2009

21 Temmuz 2009 Salı

Ya ABD modeli, Ya Atatürk modeli


Cumhurbaşkanı Gül’ün “Kürt sorununun çözümü için tarihi fırsat var” açıklamasıyla, model model “çözüm paketleri” ilan ediliyor.
Son olarak AKP’li İhsan Arslan’dan model önerisi geldi. Başbakan Erdoğan’ın akıl hocası da olan Arslan, sorunun çözümü için “Cezayir Modeli” önerdi.
Daha önce Murat Karayılan İskoç modelini, DTP Eşbaşkanı Ahmet Türk de Kosova Modelini önermişti.
Gerek PKK’nın gerek AKP’nin akil adamları, bu modelleri tartışıp duruyorlar. Önerilen tüm modellerin ayrılık getirdiğinin üzerinden atlayarak, kamuoyuna “çözüm” paketleri olarak sunuyorlar.
Ancak nedense, sınanmış, doğruluğu görülmüş, “Kurtuluş Savaşı Modeli”ni es geçiyorlar!
Çünkü Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı Modeli, Türk-Kürt Kardeşliği modeli ayrılıkçı değil, birleştirici!
AKP’nin de PKK’nın da önerdiği tüm modeller aynı. Hepsi ayrılıkçı, hepsi Amerikancı!
ABD’nin, AKP’nin ve PKK’nın “Kürt sorunu “ konusundaki “çözümleri” ayrılma hedefli.
Bir tek Mustafa Kemal Atatürk’ün uyguladığı model birlik hedeflidir; halkların yararınadır; bin yıllık kardeşliğin devamı içindir.
ABD’nin “Türkiye himayesinde Kürdistan” planı
Cumhurbaşkanı’nın 2009 telaşı, çeşitli kesimlerin model önerme telaşı ABD’nin planları nedeniyledir. Revize edilmiş BOP gereği, merkeze Afganistan-Pakistan hattını alan ABD, Irak’tan çekiliyor. 1 Temmuz’da şehirlerden başlayan çekilme 2011’de tamamlanacak. (Ancak ABD tam çekilmeyecek, Irak’ın kuzeyine konuşlanacak). ABD, büyük stratejisi gereği Irak’ın kuzeyinde yıllardır aşama aşama inşa ettiği Kukla Devleti’ni de korumak ve kollamak istiyor. Yol tek! Türkiye’ye himaye ettirmek.
ABD, güneyden ve batıdan Arapların, doğudan Farsların, kuzeyden Türklerin etrafını kuşattığı bir kukla devletin yaşayamayacağı gerçeğinin farkında. O nedenle “Türkiye himayesinde Kürdistan” planını harekete geçirdi. Gül’ün “çözüm” telaşı bundandır!
3 aşamalı ABD-Gül planı
Daha önceki yazılarımızda ifade ettiğimiz 3 aşamalı ABD-Gül planı yürürlüktedir.
Obama’nın ziyareti sırasında yapılan anlaşmaya göre;
1. Aşama: “Kürt sorununun çözümü konusunda şuana kadar yapılanlar Anayasa’ya konulacak, kültürel alanda henüz yapılamayanlar yapılacak ve ‘vatandaşlık’ tanımı konusunda gerekli değişiklikler yapılacak”.
2. Aşama: “Türkiye, Kürdistan Bölgesi hükümetini tanıyacak”.
3. Aşama: “PKK’nin dağlardan inmesi, etkili ve kabul edilir bir af ile silahların atılması sağlanacak”.
Obama’nın TBMM’deki konuşmasına ABD’nin Ankara Büyükelçiliği tarafından davet edilen Altan Tan, Talabani’nin partisi KYB’nin basın-yayın bürosu sorumlusu Azad Cundiyani’ye anlaşmayı bu sözlerle aktarıyor.
ABD planının özeti şu: PKK’yı tasfiye karşılığında, Türk devletine Kukla devleti kabul ettirtmek!
Barwari: PKK’ya karşı üçlü anlaşma yolda
Anlaşmanın yakın zamanda resmiyete büründürüleceğini de Irak Parlamento üyesinden öğreniyoruz.
Irak Parlamentosu Güvenlik ve Savunma Komisyonu üyesi Barwari, PKK konusunda Kuzey Irak Bölge Hükümetinin de katılımıyla Irak ve Türkiye dışişleri bakanlıkları arasında bir anlaşmanın yakın zamanda imzalanacağını söyledi.Barwari, anlaşmanın içeriğini de “PKK faaliyetlerinin sınırlandırılması” ve “Irak topraklarından çıkarılması” olarak ifade etti.
Önce Milli Strateji
Türkiye bir yol ayrımındadır. Ya ADB modelli uygulayacak ve parçalanacaktır, ya da Atatürk modeli uygulayıp yaşayacaktır!
Türkiye ABD tandanslı modeller yerine kendi öz modeline dönmeli; Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’nda sınadığı ve başardığı “Türk-Kürt kardeşliği” modelini esas almalıdır.
O modelde bin yıldır aynı coğrafyada yaşayan Türk ve Kürt halkı, öncelik emperyalizme karşı birleşmişlerdir!
Bugün de emperyalizme, yani ABD’ye karşı olmak, esastır. “Türk” tarafında AKP’nin Amerikancı çözümleri, “Kürt” tarafında DTP ve PKK’nin Amerikancı çözümleri, halklara düşmanlık körüklemektedir; Türk-Kürt kardeşliğine darbe vurmaktadır!
“Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti” denir “siyasi” tanımını yeniden hayata geçirmek, öncelikle Türk devletinin (hükümetin değil) milli bir yönelime yeniden dönmesiyle sağlanacaktır!

Mehmet Ali Güller
20 Temmuz 2009

16 Temmuz 2009 Perşembe

Nabucco ile Barzani petrolü taşınacak


Türkmenistan gazını Avrupa’ya taşıyacak Nabucco Projesi imzalandı. Ancak imza törenine Türkmenistan katılmadı!
“Hükümetlerarası anlaşma”, geçiş ülkelerini oluşturan Türkiye, Bulgaristan, Romanya, Macaristan ve Avusturya başbakanları ile AB komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso tarafından 13 Temmuz’da Ankara'da imzalandı.
İmza törenini “tarihi bir an” olarak değerlendiren Başbakan Erdoğan, Türkiye’yi “kaynak ülkeler ile tüketici pazar arasındaki köprü ülke” olarak nitelendirdi. Erdoğan, hükümetinin hedefini de açıkladı: “Türkiye’yi doğalgazda, 4. büyük ‘ana arter’ yapacağız”!
Avrasya’ya yönelik stratejik hedeflerinde Türkiye’nin büyük yer tuttuğu ABD, 13 Temmuz’daki Nabucco Zirvesi’ne ağır toplarıyla katıldı. Zirvenin yapıldığı Rixos otelinde basın karşısına da çıkan ABD Yönetimi’nin Avrasya Enerji Kaynakları Özel Temsilcisi Richard Morningstar ve ABD Kongre üyesi Senatör Richard Lugar, “anlaşma dostlarımızı güçlendirecek” dedi.
Türkmenistan Projede yok!
İmza törenine, perde önünde Nabucco Projesi’yle hiç ilgisi olmayan ABD katıldı ama projeye gaz sağlayacağı belirtilen Türkmenistan katılmadı! Hatta Başbakan Erdoğan imza törenindeki konuşmasında bizzat Türkmenistan’ı, Azerbaycan, Irak ve Mısır’la birlikte projeye katılmaya davet etti!
Türkmen gazını Avrupa’ya taşımak için imzalanan bir projede Tükmenistan’ın yer almaması, projeyle ilgili daha önce gündeme getirdiğimiz iki önemli gerçeği ortaya koyuyor. Birincisi, projeyle aslında Irak’ın kuzeyindeki “kukla devlet”in petrolleri Avrupa’ya taşınacak. İkincisi, maalesef Türkiye ABD’nin bölgesel planlarında “boru bekçisi” olarak yer alacak.
Bu iki gerçeği açacağız. Ama önce Türkiye’nin iradesinin kırıldığı Prag Zirvesi’ni hatırlayalım.
Obama bastırdı, Gül AB’ye güvence verdi
ABD Devlet Başkanı Barrack Obama’nın Nisan başındaki Türkiye ziyareti sırasında dile getirdiği “model ortaklık” ilişkisinin parametrelerinden biri olan “Enerji güvenliğinin sağlanması ve Hazar petrol ve doğalgazı ile Kuzey Irak petrol ve doğalgazının uluslararası piyasalara ulaştırılması” konusundaki ilk önemli adım Mayıs ayında Prag Zirvesi’nde atılmıştı.
AB’nin uzunca bir süredir bastırdığı, ancak Türkiye’nin haklı talep ve gerekçeleri nedeniyle üzerinde mutabık kalınamayan anlaşma Washington’un devreye girmesiyle Prag’da çözülmüştü. Türkiye taleplerinden büyük oranda vazgeçmiş ve bizzat Prag Zirvesi’ne katılan Cumhurbaşkanı Gül’ün güvencesiyle Nabucco’yu 25 Haziran’da imzalayacağını ilan etmişti! Gül’ün sözü 18 günlük bir sapmayla gerçekleşmiş oldu.
10 Mayıs 2009 tarihli İngiliz The Guardian gazetesi, anlaşmayı şu ifadelerle duyurmuştu: “Türk gaz anlaşması Rus boyunduruğunu kırdı”, “Avrupa ve dünya dengelerini değiştirecek proje için Türkiye ikna edildi”. The Guardian, “boru hattının yarısından fazlası Türkiye'den geçecek böylece Türkiye, Avrupa'nın enerji sağlamasında bekçi haline gelecek” demişti.
GAZIN KAYNAĞI NERESİ?
En başından beri Türkmenistan ile Kazakistan ve Özbekistan doğalgazlarını Avrupa’ya taşımak üzere “planlanan” Nabucco Projesi, gazın kaynağı konusunda kuşku yaratıyor. Çünkü Türkmenistan, Kazakistan ve Özbekistan Nabucco’ya katılmayıp, gazlarının Avrupa’ya aktarımı için Rusya’yla anlaşmıştı. Proje’ye gaz verebilecek tek ülke olarak Azerbaycan gösteriliyor. Gerçi Azerbaycan da henüz projeye katılmadı! Üstelik Azerbaycan, geçen ay Rusya’yla yeni bir anlaşma daha imzaladı.
KUKLA DEVLET’İN PETROL İHRACI
Şu anda somut olarak gaza kaynaklık yapacak tek yer, Irak’ın kuzeyi. ABD kukla devletinin petrolünü Türkiye üzerinden pazarlamış olacak.
Yaşamak için petrol sevkiyatına ihtiyaç duyan kukla devlet, ne batıdaki Suriye üzerinden, ne doğudaki İran üzerinden ne de güneyden, Arapların üzerinden petrol sevk edebilecek durumda değildi. Geriye bir tek ABD’nin AKP eliyle ikna edebileceği Türkiye kalıyordu!
Ve Türkiye ikna edildi, ardından da 1 Haziran’da Irak’ın kuzeyinde şaşalı bir tören düzenlendi. Barzani ve Talabani ikilisi bizzat bölgenin petrol vanalarını açarak, Türkiye üzerinden Avrupa’ya sevkiyata başladı! Kerkük-Ceyhan Petrol Boru hattıyla taşınacak petrolden, Kukla yönetim “şimdilik” yüzde 17 pay alacak!
Törende konuşan kukla yönetimin Başbakanı Neçirvan Barzani, Türkiye üzerinden petrol sevkiyatına başlamayı, “Kürdistan için tarihi gün” olarak nitelendirdi.
Törene katılan isimlerden biri de Genel Enerji CEO’su Mehmet Sepil’di. Genel Enerji bölgedeki Taq Taq ve Tawke sahası petrollerini arama yetkisine sahip.
2002’de “Süleymaniye yönetimi” ile üretim ve paylaşım anlaşması imzalayan Genel Enerji için dönüm noktası ABD’nin Irak’ı işgali olmuştu. Bizzat Abdullah Gül, Genel Enerji ile Pet-Oil’in işgalden sonra bölgeden çekilmemesi için arabulucu olmuştu. Genel Enerji, ardından 2003 ve 2005’te Barzani ile, 2005 ve 2006’da da Talabani ile anlaşarak bölge petrollerini çıkarma yetkisine sahip olmuştu.
SONUÇ
Türkiye, Nabucco Projesi’yle ABD’nin planlarında yer almayı sürdürdü. “Model ortaklık” ile “boru bekçiliği” görevi verilen Türkiye, Kuzey Irak petrollerine de köprü misyonu edindi. Böylece Türkiye, Kukla Devlet’i bizzat “yaşatacak” bir işlevi de AKP imzasıyla yerine getirmiş oldu.

Mehmet Ali Güller
15 Temmuz 2009

11 Temmuz 2009 Cumartesi

ABD’nin “Avrasyacı odağa” Ergenekon tertibi

ABD German Marshall Fund (GMD) kuruluşunun üst düzey uzmanlarından Ian O. Lesser, ABD-Türkiye ilişkisinde kilit testler oluşturacak üç konuyla ilgili bir çalışma yapmış. Lesser çalışmasında Rusya-AB ve İran’ı, Türkiye-ABD ilişkileri açısından “üç büyük stratejik konu” olarak ele alıyor. Lesser’e göre bu üç konu, Obama’nın Türkiye’de dile getirdiği “model ortaklık” için de “kilit testler” oluşturuyor.
Eski Pasifik Konseyi Başkan Yardımcısı, eski Rand Corporation uzmanı, eski ABD Dışişleri Bakanlığı Politika Planlama Dairesi görevlisi Ian O. Lesser’in çalışmasının bizi ilgilendiren yönü ise şu cümlede gizli:
“İyi haber ise, NATO’ya stratejik alternatif olarak Moskova ile daha yakın ilişkiler için bastıran Avrasya'ya odaklananların, Türk siyasetinde marjinal bir konuma itilmiş olmasıdır”.
Yani Ian O. Lesser, NATO karşıtlarının, Avrasyacı kesimlerin, Ergenekon soruşturması yoluyla içeri atıldığını belirtiyor bu cümleyle.
Lesser’in saptaması, Ergenekon tertibinin Savcı Zekeriya Öz’ü de, Emniyet içindeki Fethullahçı yapıyı da, AKP hükümetini de aştığı şeklindeki ilk tespitimizi bir kez daha doğrulamaktadır.
Lesser’in saptaması, tertibin arkasındaki esas kuvvetle, aracı kuvvetlerin fonksiyonlarını bir kez daha doğrulamaktadır.
Fehmi Koru, Ergenekon soruşturmasına 5 Kasım 2007’de yapılan Bush-Erdoğan görüşmesinde karar verildiğini daha önce hem köşesinde yazmıştı, hem de Kanal 7’de canlı yayın programında dile getirmişti.
Ergenekon soruşturması konusunda meydan okurcasına ifşaatta bulunan Koru’ya rağmen, yine de bazı kesimler “hukuk” diyip diyip durdu.
Ergenekon soruşturmasının hukukla, darbeyle, çeteyle bir ilgisinin olmadığı, tertibin esas nedeninin Türkiye’nin bölgesel yönelişiyle ilgili olduğu gerçeğini görmeyenlere Ian O. Lesser’in analizine göz atmalarını tavsiye ediyoruz.
Clinton’dan bu yana ABD yönetimleri Türkiye’yi “Avrasya kapısının kilidi” olarak değerlendiriyor. Türkiye öyle kilit ki, ya ABD’ye Avrasya kapısını açacak, ya da ABD’ye Avrasya kapısını kapatacak!
Bütün mesele budur!

Mehmet Ali Güller
10 Temmuz 2009

10 Temmuz 2009 Cuma

Iraklı Kürtleri himaye, Türkiye’yi parçalar!

ABD düşünce kuruluşu olan “Uluslararası Kriz Grubu”nun raporu hemen tüm yayın organlarında “Iraklı Kürtler Türkiye’ye katılmak istiyor” başlığıyla yayınlandı.
En son söyleyeceğimizi şimdiden söyleyelim. Bu rapor yalandır!
ABD’nin bu raporu, bir sonucu değil, bir niyeti beyan eden, bilimsel olmayan bir “kağıt parçası”dır.
“Kukla Devlet” nasıl yaşar?
Raporun hangi hedefle hazırlandığını anlamak için şu soruyu sormamız ve yanıtını vermemiz gerekiyor:
ABD’nin Irak’ın kuzeyinde inşa ettiği ve resmiyete büründürmeye çalıştığı “kukla devlet” nasıl yaşar?
ABD askerleri 1 Temmuz itibariyle şehirlerden çekilmeye başladı. 2011’e kadar çekilmeyi tamamlayacak. Bu süreç içerisinde 30-35 bin kadar askerini de Irak’ın kuzeyinde konuşlandıracak. Ancak ABD eni sonu bu bölgeden tasını tarağını toplayıp mecburen gidecek. Yenilerek gidecek!
Peki ABD bu bölgeden gittiği zaman, “kukla devlet” nasıl yaşayacak?
Denize bağlantısı olmayan, güneyden Irak, batıdan Suriye, doğudan İran ve kuzeyden Türkiye ile kuşatılan bir devletçik nasıl yaşar?
“Kukla devlet”, Türkiye himaye ederse yaşar!
Kukla devletçik, bölgesel kuvvetleri açısından ya İran ya da Türkiye’nin himayesinde yaşar ancak. İran’ın gerek ABD ile ilişkileri nedeniyle, gerekse Şii nüfuzu bakımından ABD’nin böylesi bir projesine mahkûm kalamayacağı görülüyor. Dolayısıyla sorumuzun aslında tek yanıtı var. ABD’nin kukla devletçiği ancak ve ancak, Türkiye himaye ederse yaşar!
1986 yılında ABD Savunma Bakan Yardımcısı William Taft tarafından Özal’a getirilen ve dönemin Genelkurmay Başkanı Org. Necdet Üruğ tarafından reddedilen plan, aslında budur.
ABD, o tarihten bu yana (aslında proje 60’larda başlıyor) “Türkiye himayesinde Kürdistan” planını pişirip pişirip Ankara’nın önüne getiriyor. Özal’dan bu yana Türkiye’yi yöneten hemen her hükümet bu plana onay vermiştir. Çillerli, Tayyip Erdoğanlı dönemler, ABD planlarının ivme kazandığı dönemler olmuştur.
Ancak, Org. Necdet Üruğ, Org. Necip Torumtay, Org. İsmail Hakkı Karadayı, Org. Hüseyin Kıvrıkoğlu gibi Genelkurmay Başkanları da, bu planın Türkiye’yi parçalanmaya götüreceğini görerek ve saptayarak, plana direnmiştir! TSK bugünkü komuta kademesiyle de bu plana direnmektedir, direnmeye devam da edecektir!
TSK bu uğurda Jandarma Genel Komutanı Org. Eşref Bitlis’i bile şehit vermiştir!
Nitelikli Sanayi Bölgesi aldatmacası
ABD’nin eski Ankara büyükelçilerinden Pearson’un, “Irak’ın kuzeyi ile Türkiye’nin güneydoğusu tek bir ekonomik bölge olsun” sözleri; geçen haftalarda, kıdemli istihbaratçı Prof. Henry Barkey’in, ABD’nin “Kürtlerin yaşadığı Güneydoğu ve Kuzey Irak’ı kapsayacak bir Nitelikli Sanayi Bölgesi’nin kurulmasını” önerebileceğini açıklaması; AKP’nin çıkardığı “Kalkınma Ajansları” ve “Kamu Yönetimi Temel Kanunu” da bu himaye planının ekonomik altyapısını oluşturuyor.
Ankara’ya Kerkük havucu
ABD Raporu, “Türkler böylece Kerkük’e dolaylı sahip olacak” şeklinde de havuç sunuyor! ABD aynı havucu 1. Körfez Savaşı sırasında da sunmuştu. Hatta Özal, “bir koyup üç alacağız” diye formüle etmişti ABD havucunu… Ancak Türkiye, üç koyup, bir bile alamamıştı! Kamuoyu imal etmek maksatlı bu raporlarla, hep Musul-Kerkük kartları, hep petrol kozları dile getirilir.
“Irak’ın siyasal birliği ve toprak bütünlüğü” korunmalı
“Türkiye’nin Irak’lı Kürtleri himaye etmesinde ne sakınca var?” diye soranlarınız olabilir… “Ne güzel, petrolü de denetimimize alırız” diyenleriniz de vardır belki…
Iraklı Kürtleri himaye edecek bir Türkiye bölünür, parçalanır!
Iraklı Kürtleri himaye edecek bir Türkiye, bölgenin ikinci İsrail’i olur!
Iraklı Kürtleri himaye edecek bir Türkiye, Türklerle Arapları düşman yapar, ABD’ye daha kolay lokma yapar!
Kuzey Irak Türkiye’ye girer; özerk yapı, federasyon, konfederasyon, o model, bu model derken, en sonunda bölünme, parçalanma olur!
Bölgede haritalar bir değişmeye başladı mı, ardı arkası kesilmez maalesef!
O bakımdan Türkiye, en baştan kırmızı çizgi ilan ettiği “Irak’ın siyasal birliği ve toprak bütünlüğü” formülüne sahip çıkmalıdır!

Mehmet Ali Güller
9 Temmuz 2009

8 Temmuz 2009 Çarşamba

İrticayla mücadele görevi rafa kalkamaz!


TSK’ya yönelik “kağıt parçası” tertibi kısmen geri tepti.
Tertipte kullanılanın “belge değil, kağıt parçası” olduğu kesin olarak saptandı. Askeri savcılık, “kâğıt parçasının” sivillerce ve karargâh dışında imal edildiğini de saptadı. Genelkurmay Başkanı Org. Başbuğ, TSK’ya yönelik “asimetrik psikolojik harekât” uygulandığını, bunun Türkiye’nin bekasını ilgilendirdiğini, TSK’ya yönelik fitne-fesat yapıldığını da saptadı.
Ancak Türkiye’nin bekasını asıl ilgilendiren, fitne fesadı kimlerin yaptığını, asimetrik psikolojik harekâtı kimlerin uyguladığını saptamak ve milletin önüne getirtmektir!
Öncelikle sonuçları bakımından tertibin temel amacını belirtelim.
TSK’ya sızmadan, TSK’yı “hizaya sokmadan”, TSK’yı bölmeden ne ABD planları uygulanabilir ne de ABD’ye göbekten bağlı Cumhuriyet düşmanı kesimler, Türkiye’de gerçekten iktidar olur! Bu, Cumhuriyeti korumak bakımından da esas alınacak formüldür.
Tertibin 3 hedefi vardı:
1. Tertipçiler, TSK’yı “irticaya karşı mücadele” edemez hale getirmeye çalıştı. Türkiye, sahte olduğu daha ilk günden belli olan bir kâğıt parçasını iki hafta tartıştı. Ve bu süreç içerisinde öyle bir psikolojik harekât uygulandı ki, vatandaşın gözünde “irticaya karşı mücadele bir görev değildir, hele askerin hiç görevi değildir” izlenimi verilmeye çalışıldı. Belge de işte tam bu amaçla, göstere göstere sahte hazırlanmıştı!
Anayasa Mahkemesi’nin “irticanın odağı” olduğuna hükmettiği AKP’ye karşı mücadele planı hukuken de, siyaseten de yapılamaz fikri, kafalara işlenmeye çalışıldı!
2. Hükümet, gece yarısı operasyonuyla askere sivil yargı yolu açtı! Burada iki amaç var. Birincisi, Ergenekon tertibine dâhil ederek Türk subaylarını teker teker içeri atarak, etkisiz kılmak! İkincisi, AKP’nin Yüksek Askeri Şura’da şerh koyduğu, irticacı subayların atılması konusunun yargıya götürülmesi! Böylece cemaatin yıllardır beceremediği TSK’ya sızma hedefi de gerçekleşmiş olacak!
3. Türk Ordusu, milletinin gözünde zayıf düşürülmeye, zayıf gösterilmeye çalışıldı! Tertipçilerin denklemi basit: “TSK 27 Nisan’la yol verdi, millet alanlara doldu. TSK etkisiz kılınınca, zayıf gösterilince, millet alanlara çıkmaya korkacaktır!”
En başta, “TSK’ya yönelik ‘kağıt parçası’ tertibi kısmen geri tepti” demiştik! Süreci TSK ve milli kuvvetler açısından da analiz etmeli, hataları görmeliyiz.
Tertipçi tertibi açığa çıkarır mı?
Genelkurmay Başkanı Org. Başbuğ’un, “tertipçilerden tertibi açığa çıkartmalarını” istemesini “Türkiye’nin bekası” açısından yorumlamalıyız.
Org. Başbuğ, “kağıt parçası”nın nerede ve kimlerce hazırlandığını Emniyet ve MİT’e sordu. Bu konuyu yorumlayanların bir kısmı şöyle söylüyor: “Kâğıt parçası karargâhta değil, dışarıda hazırlandığına göre, yetki askeri savcılığın olamaz. Sivil savcılığın göreve çağrılması normaldir”.
“Türkiye’nin bekası” sayılan bir tertibin açığa çıkarılması için, tanımlı görevlere göre mi hareket edilir? Genelkurmay istihbaratı tertibi açığa çıkaramıyor mu? Tertibin kaynağını millete söylemek, Genelkurmay’ın görevi değil midir?
TSK, 3 yılda “tanımaz” hale gelmiştir
Öte yandan “20 hâkim albayı getirin buraya, hangisi Genelkurmay Başsavcısı tanımam” demek, “askeri savcılık bağımsız değildir” diye saldıranlara karşı verilebilecek bir yanıt mıdır?
TSK, 3 yılda “tanımaz” hale gelmiştir! Şemdinli tertibindeki astsubayı “tanıma” cesareti gösteren komuta etme zihniyeti, önce Ergenekon tertibiyle içeri atılan generalini tanımayan komuta zihniyetine dönüşmüş, şimdi de başsavcısını bile tanımaktan kaçınır olmuştur!
MGK tasfiye mi ediliyor?
AB uyum yasaları eliyle MGK’ye birkaç tırpan vurulmuştu. MGK Genel Sekreterliği askerden alındı, MGK’nin “tavsiye kararı”, “değerlendirme”ye dönüştürüldü, Başbakan yardımcıları MGK üyesi yapıldı vs.
Ancak son MGK toplantısı ile dikkat çeken bir görüntü oluştu.
Biliyorsunuz, son MGK, tek satırlık sonuç bildirisine rağmen 7.5 saat sürdü. MGK’den sonra ise Cumhurbaşkanı, Başbakan, Genelkurmay Başkanı ve iki bakan bir “zirve” yaptı!
7.5 saat süren toplantıda halledilemeyen, başka bir zirve yapılmasına gerek bırakan sorun neydi?
3 kuvvet komutanı ile 1 genel komutanın da yer aldığı MGK’de çözülemeyip de, toplantıya 4 komutansız devam edilmesine neden olan neydi?
Mutlaka yanıtlanması gerekiyor!
Ya diğer kağıt parçaları?
Albay Çiçek’in, “belge değil kağıt parçası” saptamasıyla tutukluluk hali sona erdirildi.
“AKP ve Gülen’e karşı mücadele planı” kağıt parçası da, “MİT şeması”, “Tuncay Güney mülakatı” ne?
Peki, MİT müsteşarının bile “deli saçması” dediği şema nedeniyle hâlâ içeride yatanlar ne olacak?
Sonuç
“Görevimi kazasız belasız tamamlayıp, devredip emekli olayım” görüntülü son dönem, “Türkiye’nin bekasına” yönelik saldırıları daha da cesaretlendirmekte, daha da büyütmektedir.
Atatürk’ün dediği gibi, “milletin bağımsızlığı ihlal edilirse, bunun vebali subaylara ait olacaktır”.

Mehmet Ali Güller
7 Temmuz 2009