Kendilerine “aydın” sıfatı takılan bir grup Soros’çu; “Ermenilerden özür diliyoruz” bildirisi kaleme aldı. Bir grup Büyükelçi de başka bir bildiri kaleme alarak Soros’çulara tepki gösterdi. İşçi Partisi’nden MHP’ye, TGB’den Genelkurmay Başkanlığı’na kadar pek çok milli kesim ve kurumdan da Soros’çu girişime tepki geldi.
Ancak tüm bu haklı ve doğru tepkileri gündemden düşüren değerlendirme CHP’den geldi. CHP milletvekili Canan Arıtman, Cumhurbaşkanı Gül’ün bu girişime “Her türlü görüş açıkça tartışılabilmelidir. Bu devlet politikasıdır” diyerek “tarafsız” kalmasını, Gül’ün anne tarafından Ermeni kökenli olmasına bağladı.
Arıtman her ne kadar partisinin köken ayrımı yapmadığını söylese de; bu yaklaşım pek çok çevrenin tepkisini çekti ve “haklı ve doğru” tepkilerin yerine, Arıtman açıklamaları doldurdu medyayı…
Cumhurbaşkanlığından da üstü üste her gün açıklama yapılır oldu. Gül, son yaptığı açıklamada, sırasıyla, “Müslüman ve Türk” olduğunu ispatlamaya çalıştı.
CHP’Lİ ARITMAN, İKİ KERE YANLIŞTIR!
CHP’li Canan Arıtman niyet bakımından haklıdır, doğru noktada konumlanmıştır. Türkiye Cumhuriyeti’ni Anayasal görevi gereği korumak ve kollamakla mükellef Cumhurbaşkanı, elbette Türkiye karşıtı girişimlere tepki göstermelidir. Bu görevi yerine getirmeyen Gül, elbette anamuhalefet partisince, milletvekillerince, topyekun milletçe protesto edilmelidir; ancak bunu yapmamasını etnik kökenine bağlamak iki kere yanlıştır!
1) Bu değerlendirmeyi yapan Canan Arıtman’ın partisinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, eşsiz bir bilimsel tanım yapmıştır: “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir”
Büyük önder, bu yaklaşımı nedeniyle bir devrime önderlik edebilmiş; batan bir imparatorluğun ve saltanatın ümmetini millet yapabilmiş; Emperyalizme karşı Ulusal Kurtuluş Savaşı verebilmiş ve Türkiye Cumhuriyeti’ni kurabilmiştir.
2) Gül’ün etnik kökeni nedeniyle Türkiye karşıtı hamlelere sessiz kaldığını söylemek, esas meseleyi milletten gizlemek demektir.
22 Temmuz darbesi sonrası Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturan Gül, Başbakanlığı döneminde ABD’yle yaptığı hizmet sözleşmesi gereği “özür kampanyasına” karşı “sessizdir”!
Abdullah Gül, ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell’la, 3 Nisan 2003 günü Ankara’da “2 sayfalık, 9 maddelik gizli bir plan yaptığını” itiraf etmiştir. Gül bu itirafı, 24 Mayıs’ta, Vatan Gazetesi’nden Sedat Sertoğlu’yla söyleşisinde ağzından kaçırmıştır: “Ben bu gezileri yapmadan önce şimdi senin oturduğun koltukta (Eliyle koltuğa vurdu) ABD Dışişleri Bakanı Powell oturuyordu. Onunla 2 sayfalık 9 maddelik bir plan üzerinde anlaştık. Ama ben her yaptığımı kalkıp açıklayamam ki… Powell Suriye’ye giderken de benimle konuştu. Gizli olan bir sürü gelişme var.”
ANLAŞMA MI, HİZMET SÖZLEŞMESİ Mİ?
Gül’ün ağzından kaçırdığı anlaşma, aslında anlaşma mıdır, hizmet sözleşmesi midir? Çünkü Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, başka ülkelerle anlaşmaları belirli hükümlere bağlar. Bakanlar Kurulu’nun, TBMM’nin ve Cumhurbaşkanı’nın onayı, kararı, imzası olmayan bir sözleşme anlaşma değil, olsa olsa hizmet sözleşmesidir!
İŞTE 9. MADDE
Gül’ün ağzından kaçırdığı ama içeriğini daha sonra açıklamadığı bu hizmet sözleşmesini daha sonra İşçi Partisi açıkladı. Buna göre gizli hizmet sözleşmesinin 9. Maddesi şöyle: “Ermenistan’a yönelik kısıtlamaların kaldırılması”
Bu hizmet sözleşmesinde yer alan 9. Maddenin adım adım nasıl geliştirildiği belleklerdedir;
AKP ADIM ADIM İLERLEDİ!
Gül’ün Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış, 2002 seçimlerinin hemen ardından, “Erivan’la ilişkileri normalleştirmeye hazırız” mesajı verdi AB’ye…
Başbakan Gül, 3 Nisan 2003’te ABD Dışişleri Bakanı Powell’a, yukarıda belirttiğimiz 9. Madde sözünü verdi.
Emekli büyükelçi İlter Türkmen’in içinde yer aldığı Türk-Ermeni Uzlaşma Komisyonu, uluslar arası bir hukuk komisyonuna başvurmuş ve bu firma da “Ermeni soykırımı vardır” denilen bir rapor hazırlamıştır. Rapor, 2003’te yayımlanmıştır.
2004’te Washington’u ziyaret eden Başbakan Erdoğan, ABD’ye gümrük sınır kapısının en kısa sürede açılacağı sözünü verdi.
Başbakan Erdoğan, 8 Mart 2005’te, CHP Genel Başkanı Baykal’la yaptığı basın toplantısında Ermeni iddialarını kastederek “Türkiye, iktidarıyla, muhalefetiyle tarihiyle yüzleşmeye hazırdır” diye konuştur.
Gül ve Erdoğan, 2005’teki çeşitli açıklamalarında, “Ermeni meselesi için ortak bir komisyon kurulmalı ve bu mesele tarihçilere bırakılmalı” dedi.
Gül, 28 Mart 2007’de, Washington Times gazetesinden yayımlanan makalesinde, “Türk-Ermeni komisyonu kurulsun. Bu komisyon Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalleşmesi için olumlu bir hava yaratacaktır” dedi.
29 Mart 2008’de, Van’ın Akdamar Adası’ndaki Ermeni Kilisesi, büyün şaşaayla, Başbakan Erdoğan tarafından açıldı. Hafta boyunca, medya aracılığıyla milletimize psikolojik savaş uygulandı.
GÜL’ÜN 3. MADDELİK MUTABAKATI
Gül, maç izleme bahanesiyle 6 Eylül 2008’de Erivan’a gitti ve muhatabıyla 3 maddelik bir mutabakata vardı. Buna göre belirli bir zaman diliminde sınır kapısı açılacak, ortak tarih komisyonu kurulacak, ekonomik ve bölgesel işbirliğinin geliştirilmesi konusunda ortak çalışmalar geliştirilecek.
İŞTE AB’NİN ROLÜ!
Fransız Hükümeti, “Ermenilere soykırım yapılmamıştır” demeyi suç sayan yasa teklifini senato gündemine neden almadığını 3 Aralık 2008’de şu sözlerle açıkladı: “Abdullah Gül’ün Erivan ziyareti üzerinden Türkiye bir ‘bellek çalışması’ yapmaya başladı, bunun cesaretlendirilmesi gerekir!”
Ve cesaret alan Soros’çu “aydınlar” özür dileme kampanyasını başlattılar!
İlk tebrik de Amerika Ermeni Asamblesi’nden geldi. Asamblenin direktörü Bryan Ardouny, “bu özür, bir ilk adım ve kaçınılmaz olarak Türkiye’nin, soykırım geçmişiyle yüzleşmesi sonucunu ortaya çıkaracak” dedi.
GÜL’ÜN İBRETLİK AÇIKLAMASI!
Abdullah Gül de, 16 Aralık’ta şöyle dedi: “Türkiye, görüşlerin açıkça ifade edilebildiği bir ülke. Herkes görüşlerini açıkça ortaya koyuyor. Sorunların, problemlerin olduğu komşularımızla sorunları konuşarak çözmek kararlılığındayız, bu mümkün. Problemlerin devam etmesinin kimseye bir yararı yok. Bizim devlet olarak tavrımız, tüm komşularımızla ilişkilerimizi, en iyi noktaya getirmek, tüm komşularımızla güven, istikrar temin etmek ve bütün bölgede refahın gerçekleşmesini temin etmek. Bunun yolu da buradan geçer.”
Şu kısa özet bile tek bir gerçeği ortaya çıkarmaktadır:
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Ermeni kökenli olduğu için değil, sınıfsal karakteri gereği ve ABD’yle hizmet sözleşmesi imzaladığı için Türkiye karşıtı girişimlere sessiz kalıyor, dahası destek veriyor!
Ancak tüm bu haklı ve doğru tepkileri gündemden düşüren değerlendirme CHP’den geldi. CHP milletvekili Canan Arıtman, Cumhurbaşkanı Gül’ün bu girişime “Her türlü görüş açıkça tartışılabilmelidir. Bu devlet politikasıdır” diyerek “tarafsız” kalmasını, Gül’ün anne tarafından Ermeni kökenli olmasına bağladı.
Arıtman her ne kadar partisinin köken ayrımı yapmadığını söylese de; bu yaklaşım pek çok çevrenin tepkisini çekti ve “haklı ve doğru” tepkilerin yerine, Arıtman açıklamaları doldurdu medyayı…
Cumhurbaşkanlığından da üstü üste her gün açıklama yapılır oldu. Gül, son yaptığı açıklamada, sırasıyla, “Müslüman ve Türk” olduğunu ispatlamaya çalıştı.
CHP’Lİ ARITMAN, İKİ KERE YANLIŞTIR!
CHP’li Canan Arıtman niyet bakımından haklıdır, doğru noktada konumlanmıştır. Türkiye Cumhuriyeti’ni Anayasal görevi gereği korumak ve kollamakla mükellef Cumhurbaşkanı, elbette Türkiye karşıtı girişimlere tepki göstermelidir. Bu görevi yerine getirmeyen Gül, elbette anamuhalefet partisince, milletvekillerince, topyekun milletçe protesto edilmelidir; ancak bunu yapmamasını etnik kökenine bağlamak iki kere yanlıştır!
1) Bu değerlendirmeyi yapan Canan Arıtman’ın partisinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, eşsiz bir bilimsel tanım yapmıştır: “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir”
Büyük önder, bu yaklaşımı nedeniyle bir devrime önderlik edebilmiş; batan bir imparatorluğun ve saltanatın ümmetini millet yapabilmiş; Emperyalizme karşı Ulusal Kurtuluş Savaşı verebilmiş ve Türkiye Cumhuriyeti’ni kurabilmiştir.
2) Gül’ün etnik kökeni nedeniyle Türkiye karşıtı hamlelere sessiz kaldığını söylemek, esas meseleyi milletten gizlemek demektir.
22 Temmuz darbesi sonrası Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturan Gül, Başbakanlığı döneminde ABD’yle yaptığı hizmet sözleşmesi gereği “özür kampanyasına” karşı “sessizdir”!
Abdullah Gül, ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell’la, 3 Nisan 2003 günü Ankara’da “2 sayfalık, 9 maddelik gizli bir plan yaptığını” itiraf etmiştir. Gül bu itirafı, 24 Mayıs’ta, Vatan Gazetesi’nden Sedat Sertoğlu’yla söyleşisinde ağzından kaçırmıştır: “Ben bu gezileri yapmadan önce şimdi senin oturduğun koltukta (Eliyle koltuğa vurdu) ABD Dışişleri Bakanı Powell oturuyordu. Onunla 2 sayfalık 9 maddelik bir plan üzerinde anlaştık. Ama ben her yaptığımı kalkıp açıklayamam ki… Powell Suriye’ye giderken de benimle konuştu. Gizli olan bir sürü gelişme var.”
ANLAŞMA MI, HİZMET SÖZLEŞMESİ Mİ?
Gül’ün ağzından kaçırdığı anlaşma, aslında anlaşma mıdır, hizmet sözleşmesi midir? Çünkü Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, başka ülkelerle anlaşmaları belirli hükümlere bağlar. Bakanlar Kurulu’nun, TBMM’nin ve Cumhurbaşkanı’nın onayı, kararı, imzası olmayan bir sözleşme anlaşma değil, olsa olsa hizmet sözleşmesidir!
İŞTE 9. MADDE
Gül’ün ağzından kaçırdığı ama içeriğini daha sonra açıklamadığı bu hizmet sözleşmesini daha sonra İşçi Partisi açıkladı. Buna göre gizli hizmet sözleşmesinin 9. Maddesi şöyle: “Ermenistan’a yönelik kısıtlamaların kaldırılması”
Bu hizmet sözleşmesinde yer alan 9. Maddenin adım adım nasıl geliştirildiği belleklerdedir;
AKP ADIM ADIM İLERLEDİ!
Gül’ün Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış, 2002 seçimlerinin hemen ardından, “Erivan’la ilişkileri normalleştirmeye hazırız” mesajı verdi AB’ye…
Başbakan Gül, 3 Nisan 2003’te ABD Dışişleri Bakanı Powell’a, yukarıda belirttiğimiz 9. Madde sözünü verdi.
Emekli büyükelçi İlter Türkmen’in içinde yer aldığı Türk-Ermeni Uzlaşma Komisyonu, uluslar arası bir hukuk komisyonuna başvurmuş ve bu firma da “Ermeni soykırımı vardır” denilen bir rapor hazırlamıştır. Rapor, 2003’te yayımlanmıştır.
2004’te Washington’u ziyaret eden Başbakan Erdoğan, ABD’ye gümrük sınır kapısının en kısa sürede açılacağı sözünü verdi.
Başbakan Erdoğan, 8 Mart 2005’te, CHP Genel Başkanı Baykal’la yaptığı basın toplantısında Ermeni iddialarını kastederek “Türkiye, iktidarıyla, muhalefetiyle tarihiyle yüzleşmeye hazırdır” diye konuştur.
Gül ve Erdoğan, 2005’teki çeşitli açıklamalarında, “Ermeni meselesi için ortak bir komisyon kurulmalı ve bu mesele tarihçilere bırakılmalı” dedi.
Gül, 28 Mart 2007’de, Washington Times gazetesinden yayımlanan makalesinde, “Türk-Ermeni komisyonu kurulsun. Bu komisyon Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalleşmesi için olumlu bir hava yaratacaktır” dedi.
29 Mart 2008’de, Van’ın Akdamar Adası’ndaki Ermeni Kilisesi, büyün şaşaayla, Başbakan Erdoğan tarafından açıldı. Hafta boyunca, medya aracılığıyla milletimize psikolojik savaş uygulandı.
GÜL’ÜN 3. MADDELİK MUTABAKATI
Gül, maç izleme bahanesiyle 6 Eylül 2008’de Erivan’a gitti ve muhatabıyla 3 maddelik bir mutabakata vardı. Buna göre belirli bir zaman diliminde sınır kapısı açılacak, ortak tarih komisyonu kurulacak, ekonomik ve bölgesel işbirliğinin geliştirilmesi konusunda ortak çalışmalar geliştirilecek.
İŞTE AB’NİN ROLÜ!
Fransız Hükümeti, “Ermenilere soykırım yapılmamıştır” demeyi suç sayan yasa teklifini senato gündemine neden almadığını 3 Aralık 2008’de şu sözlerle açıkladı: “Abdullah Gül’ün Erivan ziyareti üzerinden Türkiye bir ‘bellek çalışması’ yapmaya başladı, bunun cesaretlendirilmesi gerekir!”
Ve cesaret alan Soros’çu “aydınlar” özür dileme kampanyasını başlattılar!
İlk tebrik de Amerika Ermeni Asamblesi’nden geldi. Asamblenin direktörü Bryan Ardouny, “bu özür, bir ilk adım ve kaçınılmaz olarak Türkiye’nin, soykırım geçmişiyle yüzleşmesi sonucunu ortaya çıkaracak” dedi.
GÜL’ÜN İBRETLİK AÇIKLAMASI!
Abdullah Gül de, 16 Aralık’ta şöyle dedi: “Türkiye, görüşlerin açıkça ifade edilebildiği bir ülke. Herkes görüşlerini açıkça ortaya koyuyor. Sorunların, problemlerin olduğu komşularımızla sorunları konuşarak çözmek kararlılığındayız, bu mümkün. Problemlerin devam etmesinin kimseye bir yararı yok. Bizim devlet olarak tavrımız, tüm komşularımızla ilişkilerimizi, en iyi noktaya getirmek, tüm komşularımızla güven, istikrar temin etmek ve bütün bölgede refahın gerçekleşmesini temin etmek. Bunun yolu da buradan geçer.”
Şu kısa özet bile tek bir gerçeği ortaya çıkarmaktadır:
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Ermeni kökenli olduğu için değil, sınıfsal karakteri gereği ve ABD’yle hizmet sözleşmesi imzaladığı için Türkiye karşıtı girişimlere sessiz kalıyor, dahası destek veriyor!
Mehmet Ali Güller
21 Aralık 2008
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder