2 Şubat 2010 Salı

“Asimetrik Psikolojik Savaş” değil, ABD saldırısı!

Yakamoz, Sarıkız, Ayışığı, Eldiven, Kafes, Islak İmza, Poyrazköy, Çukurambar, Balyoz; toptan söylersek Ergenekon tertibi… Bu sayısız sözde darbe iddiaları ile TSK üzerinden hedeflenenler nelerdi ve ne oranda başarıldı?
1.. Türk Ordusu’nu bölmek
a-
Dönemin Genelkurmay Başkanı Em. Org. Hilmi Özkök ile dönemin Kuvvet Komutanları ve Ordu Komutanları arasında ayrılık var!
Bunun en somut örneği Balyoz tartışmalarında söylenenlerdir.
Em. Org. Çetin Doğan: “Hilmi Özkök yurttaşlık görevini yapsın”
Em. Org. Hilmi Özkök: “Muhatap Yalman”
Em. Org. Aytaç Yalman: “Org. Başbuğ kurmay başkanımdı, o bilir”
Em. Org. Çetin Doğan: “Org. Özkök’ün açıklamaları yetersiz”
b- Ergenekon tertibi nedeniyle yargılanan komutanlar ile yargılanmayan komutanlar arasında ayrılık var!
c- Ordunun tepesi ile ordunun gövdesi arasında ayrılık var!
Amirallere sözde suikast iddiaları ile tutuklanan teğmenler, sahip çıkılmayan albayların, yarbayların intiharları, yaptığı görevler nedeniyle karargahından gözaltına alınan komutanlara sahip çıkılmaması…
2.. Ordu-Millet birliğini zayıflatmak
TSK’ya güven, millet nezdinde yıllardır % 100’lere yakın seyretmekteydi. Ancak son yapılan anket çalışmalarında (doğruluğu tartışmalı bile olsa) bu oran %60’lara kadar düşmüştür!
3.. TSK’yı irticaya karşı mücadele edemez hale getirmek
28 Şubat sürecinin bin yıl kararlılık ilan ettiği irticaya karşı mücadele azminde büyük gedikler açıldı. Örneğin “AKP ve Gülen’i bitirme planı” diye sunulan ve ıslak imza tartışmalarıyla kitlelerin zihinlerinin bulandırıldığı tertiple, aslında “İrticaya Karşı Eylem Planı” (uygulanmasını bırakın, düşünülmesi bile) yasak hale getirildi.
Balyoz Darbe Planı diye dile getirilen ama aslında EMASYA protokolü kapsamında bir devlet görevi olarak yapılmış bir seminerle, “Emniyet ve Asayiş Yardımlaşma” protokolü tartışmaya açılmış oldu. İçişleri Bakanlığı ile Genelkurmay Başkanlığı arasında imzalanmış bu protokolün, bizzat Başbakan Erdoğan’ın ağzından kaldırılacağı ilan edildi.
Hükümet tarafından 100 sayfadan 25 sayfaya kırpılan 2005 tarihli son Milli Güvenlik Siyaset Belgesi, Balyoz tartışmalarıyla yeniden gündeme getirildi ve bu yıl yapılacak düzenlemelerde iç tehdidin (irtica ve bölücülük) kaldırılacağı bizzat Başbakan’dan başlayarak hükümet üyeleri tarafından ilan edildi.
4.. TSK’yı milli stratejiden yoksun bırakmak
2005 tarihli Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’nden hükümetin çıkardığı Dış Güvenlik Eylem Planı ekinden sonra yapılacak (komşularla sıfır sorun politikası gereği!) yeni düzenlemeler, Türkiye’yi özellikle Irak’ın kuzeyinden ve Kıbrıs’tan gelen tehditlere karşı daha da zor durumda bırakacaktır.

Peki Türk Silahlı Kuvvetleri neden bu 4 önemli tertip hedefini savuşturamamıştır?
1.. TSK öncelikle “yığınakta hata” yapmıştır, tehdidin kaynağını ilan etmemiş ve tehdidin kaynağıyla sözde ortaklığa devam etmiştir. Salt “asimetrik psikolojik savaş” uygulanmasından şikayet ederek ve “asimetrik psikolojik savaş”ın arkasındakileri en fazla “vicdansızlar” olarak tarif ederek, savaşa karşı mevzilenilemez! ABD’yi tehdidin kaynağı ilan etmeden, NATO’dan çıkmadan, ne milleti doğru mevzilere seferber etmek mümkündür ne de Süleymaniye’de kafamıza geçirilen çuvaldan çıkmak mümkündür.
2.. TSK, (kendinden önceki tüm) mevzileri terk etmeyi savaş taktiği olarak benimsemiştir. Cumhuriyetin kaleleri sıra sıra (kimi üniversiteler, bazı sendikalar, bazı odalar, merkezi devlet kurumları vd.) düşmüştür! Terk edilen mevzilerin çokluğu, savunma hattının belli olmaması, Cumhuriyet’in savunulmasını daha da zorlaştırmıştır.
3.. TSK milyonların şahlandığı Cumhuriyet Mitinglerinin devrimci ruhuna sahip çıkmamıştır. Bu durum TSK’yı kendisine yönelik saldırılar karşısında nesnel olarak yalnız bırakmıştır. Çünkü Cumhuriyet Mitinglerine devrimci ruh verenler Ergenekon tertibiyle içeri atılmıştır. Tayyip Erdoğan’ı Başbakan yapan CHP ile Abdullah Gül’ü Cumhurbaşkanı yapan MHP’nin muhalefeti ile Cumhuriyeti muhafaza etmenin imkansız olduğu 7 yıllık pratikle bir kez daha kanıtlanmıştır.
Sonuç:
Polordu inşa etmek, Kamu Güvenliğini CIA komutasındaki Özel Örgüte devretmek, tertibin şu anki hedefidir. Bu hedef nedeniyle, TSK’ya yönelik saldırılar daha da yoğunlaşmaktadır. Ve saldırı sürdüğüne göre TSK teslim alınamamıştır. En önemli gerçek budur! Bu gerçeği güçlendirmek, bu gerçekten hareketle mevzileri yeniden ele geçirmek Atatürk’ün bıraktığı mirastır.

Mehmet Ali Güller
2 Şubat 2010

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder