8 Aralık 2009 Salı

AKP'nin Yol Haritası

AKP’nin son çıkan Bakanlar Kurulu kararı, AKP hükümetinin nasıl iş yürüttüğüne dair çok çarpıcı ve somut bir örnektir.
1 Ocak 2010’dan itibaren yürürlüğe girecek yeni karar şu: Özel hastanelerin, SGK’lı hastalardan alacağı fark yüzde 30’dan yüzde 70’e çıktı!
Daha dün gibi hatırlıyorum kimi “sol” görünüşlü çevrelerin AKP övgüsünü; sosyal devletçiliğin, halkçılığın büyük savunucusu olmuştu Erdoğan ve ekibi…
Medyanın kimi kalemleri anlı şanlı övgüler döktürmüştü AKP’nin sağlık politikasına…
Halk da mecburen inanmıştı bu pembe balonlara, tablolara… Ne de olsa, artık SSK hastanelerinde kuyruk beklemeyecek, diledikleri hastaneye gidebileceklerdi… Hatta hükümet, ABD’deki gibi aile hekimliğini de getirecekti memleketimize; Hollywood filmlerindeki gibi hastalanınca bir bakacaktık ki, doktor yatak odamızda…
Bu pembe balon erken patladı; sağlık sektörünün önemli bileşenlerinden eczacılar kepenk kapattı geçen hafta…
Şimdi de özel hastanelerin alacağı payın yüzde 70’e çıkarılma kararıyla, AKP’nin “sosyal” sağlık politikası duvara toslamıştır!
***
Bu işin bir boyutu; ama esas boyutu AKP’nin yürüttüğü işleri ele alış tarzı…
Örneğin, en başından böyle bir sürece getirileceği ilan edilmiş olsaydı, kim destek verirdi AKP’nin sağlık politikasına? Yeminli yandaşlar ve liberal kesim dışında tek bir destek göremezlerdi… Ancak AKP, sağlık politikasını adım adım, alıştıra alıştıra uyguladı…
7 yıldır da AKP böyle çalışıyor, böyle iş yürütüyor; tabi görene daha doğrusu görmek isteyene…
***
İşte Kürt açılımını da böyle ele aldı AKP.
AKP, aslında Kasım 2002 sabahından beri açılım yapıyor. 2009’un tarihi fırsat olduğunun açıklanması, ABD’nin Ortadoğu politikaları gereğidir ama yeni değildir. ABD, “Türkiye himayesinde Kürdistan” planını 1986’dan beri dayatıyor…
AKP, alıştıra alıştıra uyguluyor, hazmettire hazmettire uyguluyor…
En başından, örneğin Kasım 2002’de, Habur’dan çadır tiyatrosuyla, devlet erkanı töreniyle PKK’lı karşılasaydı AKP, ne olurdu? Kim kabullenirdi?
Ama ne yaptılar? Adım adım işi bu noktaya getirdiler. “Türkiyelilik” dediler, “ortalama Türk, ılımlı Müslümandır” dediler, “ne mutlu Türküm diyen faşisttir” dediler, “hepimiz Ermeniyiz” dediler, “analar ağlamasın” dediler, bir de baktık ki, Türk olmaya korkar hale gelmişiz!
***
En başından, örneğin Ocak 2003’te, “Ermenistan’ın taleplerini yerine getireceğiz” deselerdi kim evet derdi? Hiç kimse…
Ama alıştıra alıştıra o noktaya da geldik; önce Kilise onardılar, sonra Erivan’a maç izlemeye gittiler, bir de baktık ki, Azeri kardeşlerimizi arkadan vurmuşuz!
***
Ya Kıbrıs? Orada da aynı AKP iş yürütücülüğü yok mu?
Ya Ekonomi? “Bizi etkilemez” dediler, “teğet geçer” dediler, sonlara doğru “teğet dediysek hiç etkilenmezsiniz demedik” dediler, bir de baktık ki dünyanın en çok küçülen ve krizden en çok etkilenen ülke olmuşuz…
Ergenekon’u bile aynı yöntemle tertipledir; Birinci dalga, ikinci dalga, yedinci dalga, onüçüncü dalga, dalga dalga…
***
Aslında aynı yöntemle de iktidara geldiler; “değişebiliriz” dediler, değişiyoruz” dediler, “değiştik” dediler… Hep aynı olduklarını gizleyenlerin de desteğiyle bütün koltuklara kuruldular…
***
Hiçbirini en başından söylemediler; tabi açıktan söylemediler. Yoksa her şey en başından belliydi. Bugün olanların tamamı, Abdullah Gül’ün, AKP’nin ilk başbakanıyken, ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell’la yaptığı ve kendi ifadesine göre “2 sayfa 9 madde” olan “gizli anlaşma”sında mevcuttu…
Mehmet Ali Güller
8 Aralık 2009

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder