3 Şubat 2011 Perşembe

18 MADDEDE TUNUS-MISIR OLAYLARI

Tunus’da başlayan ve Mısır’da süren, siyasal etkileri Ürdün ve Suriye’de de hissedilen halk hareketleri, bölge açısından önemli bir dönemin işaretidir. Yaşananların ne anlama geldiği; sürecin nasıl bir yöne doğru gelişeceğini anlamak bakımından önem kazanmaktadır. Bölgenin geleceği açısından çok önemli olan bu olayları, 18 maddede inceledik:
HALK DEVRİMİ DEĞİL, HALK HAREKETİ
1..)
Tunus’da başlayan ve Mısır’da süren olaylar, halk ayaklanmasıdır, halk hareketidir. Bunlara “halk devrimi” demek yanlıştır. Bu yanlış nitelemeyi de, kendi tezlerine destek olsun diye, daha ziyade Tunus-Mısır olaylarını ABD planı olarak görenler, dile getirmektedir. Böylece “halk devrimi mi, Soruscu darbe mi” diye sorulduğunda, okur nezdinde, “devrim olmadığına göre, o zaman kesin Soroscu darbedir” yanıtı oluşacaktır!
Tunuslu akademisyen Dr. Muahmmed Adil’in de vurguladığı gibi, yaşananlar, Soroscu bir kalkışma değil, bir halk hareketidir! (www.odatv.com, 31 Ocak 2011)
HALK HAREKETİ SOROSCU DEĞİL
2..)
Tunus ve Mısır’daki halk hareketlerini Soroscu ilan edip, Ukrayna, Gürcistan ve Kırgızistan’ın devamı saymak yanlıştır. Çünkü Ukrayna, Gürcistan ve Kırgızistan Doğu’nun (Rusya) nüfuz alanıyken, Tunus ve Mısır, Batı’nın nüfuz alanıdır!
Üstelik, Rusya’nın nüfuz alanı altındaki ülkelerde yapılan bu Soroscu darbeler tersine çevrilmiştir. Ukrayna’da ABD’nin iş başına getirdiği turuncu lider yenilmiş, Kırgızistan’daki de, çıkan ayaklanma neticesinde kaçmak zorunda kalmıştır. Gürcistan’daki Soroscu lider de, Rusya’nın 2008’deki savaş ilanından beri sesini çıkaramamaktadır!
3..) Tunus ve Mısır’daki halk hareketlerini Soroscu ilan edip, Ukrayna, Gürcistan ve Kırgızistan’ın devamı saymak yanlıştır. Çünkü, Tunus’un 23 yıllık diktatörü Zeynel Abidin Bin Ali ABD istihbarat okulunda eğitilmiş bir CIA ajanıdır, iktidara ABD darbesiyle gelmiştir ve ABD’nin en has müttefikidir. Keza 30 yıllık diktatör olan Hüsnü Mübarek de ABD’nin en önemli bölgesel müttefikidir. Üstelik Mübarek, ABD’nin İsrail-Arap dünyası ilişkilerindeki en kilit müttefikidir!
4..) Halk hareketini bastırmak üzere kullanılan atlı-develi-kılıçlı milis yapısı bile halk hareketinin karakterini göstermesi bakımından bir turnusol kağıdı işlevi görmektedir. Halk hareketini Soroscu diye karalayanlara, onların mantığıyla sorarsak eğer: Halk hareketi Soroscuysa, halkın “baltacı” adını verdiği bu milis kuvvet anti-Soroscu mu olacak, devrimci mi olacak? Ya da halk hareketi Soroscu, Amerikancı ise Mübarek Mısırcı, hatta devrimci mi olacak?
5..) Tunus ve Mısır’daki halk hareketlerini Soroscu ilan edip, Ukrayna, Gürcistan ve Kırgızistan’ın devamı saymak yanlıştır. Çünkü, halk ayaklanması içinde yer alan kimi örgütlerin, Soros’dan, Batı’dan fonlanması, o ayaklanmayı toptan Soroscu yapmaz! Dahası, Tunus ve Mısır’daki halk hareketlerinde yer alan bazı gençlerin, ayrılıkçı Sırp örgütü Otpor’un işaretini taşımaları da, halk hareketini toptan Otporcu, Soroscu, Amerikancı yapmaz!
Bu bakış açısının yanlışlığını ortaya koyan en tipik örnek, 2007’deki Cumhuriyet mitingleridir. Milyonların Ankara, İstanbul ve İzmir’de alanları dolduğu o mitingleri, kim “Soroscu mitinglerdi” diye karalayabilir? Aklı başında hiç kimse o mitinglere elbette Soroscu demez. Ama o mitinglerde yer alan en az elli örgütün Soros’dan, ABD’den, AB’den fonlandığı da bir başka gerçekti! Ancak o gerçek, Cumhuriyet mitinglerini Soroscu yapmaz, sadece mitinglerin “siyasi sonuç” almasının önünde duran engellerden biri haline geitirir! (Cumhuriyet mitinglerinin yanlış önderlikle yanlış yönlendirilmesi ve parlamenterizmle uzlaştırılmasının tarihi sonucu, bir başka yazının konusudur)
6..) Tunus ve Mısır’daki halk ayaklanmalarının Soroscu olduğuna kanıt diye sunulan “Mısır bayrağı taşımıyorlar, Nasır posteri taşımıyorlar” gibi tezler yanlıştır, yüzeysel bir bakış açısının sonucudur, masa başı değerlendirmesidir! Faik Bulut’un, El Quds el Arabi gazetesinde yazan Muhammed Sadık El Hüseyni’den aktardığı şu cümle bu tezi çürütmektedir:
“Birçok gösteride, ülkenin tarihi ulusal lideri Cemal Abdülnasır’ın posterleri taşınıyor; sömürgeci işgaline direnen simge isimlerden Saad Zağlul ile Abdülnasır hakkındaki kitaplar yeniden okunuyor…”
Kaldı ki, Nasır posteri taşınıp taşınmaması, bir toplumsal hareketin karakterini tek başına tayin etmeye yetmez. Bizler de “Nasır posteri” taşınıyor diye halk ayaklanmasını milli-sosyalistçi ilan edemeyiz!
7..) Mısır’daki olayların ABD planı olduğuna kanıt diye sundukları bir başka olgu ise halk hareketi başladığı sırada Mısır Genelkurmay Başkanı’nın Amerika’da bulunması ve Mısır ordusunun halka müdahale etmemesidir. Oldukça yüzeysel olan bu değerlendirmeyi çürütecek en önemli gelişme, Tahrir Maydanı’nda 2 milyon Mısırlının toplanmasından sonra Ordu’nun yaptığı “evlerinize dönün” çağrısıdır!
HALK HAREKETİ, ABD’NİN ÇÖKÜŞ SÜRECİNİN ESERİDİR
8..)
Mısır ve Tunus’daki halk ayaklanmaları, halk hareketleri, ABD’nin dünya çapındaki güç kaybıyla doğrudan ilgilidir. ABD, 2001 yılında başlattığı dünya çapındaki saldırısını sürdürememiştir. ABD Irak’tan sonra sırayla işgal etmeyi planladığı Suriye ve İran’a girememiştir. Büyük Ortadoğu Projesi’ni ilerletememiş, Obama ile revize etme yoluna mecbur kalmıştır. Daha önce dünyaya tek başına kafa tutabileceğini düşünen Washington, geleneksel müttefikine, yani Avrupa’ya yeniden sarılmış, dahası NATO’yu yeniden kullanma ihtiyacı görmüştür. Rusya-Çin bloğunun Orta Asya’ya girmesini engellediği ABD, bölgedeki en önemli askeri üslerini de boşaltmak zorunda kalmıştır. Dahası, ABD en önemli ekonomik ortağı olan Japonya’yı da Çin’e kaptırmıştır. Arka bahçesi saydığı Güney Amerika’da, sıra sıra Bolivarcı iktidarlar oluşmasına engel olmadığı gibi, 2008’den beri krizde olan ekonomisini düzlüğe çıkaramamıştır.
Genel bir değerlendirme yaparsak eğer, 1991’de “tek güç” olan ABD, bu durumu ancak 17 yıl sürdürebilmiş ve 2008 yılından itibaren inişe geçmiştir. Üstelik “tek kutuplu dünya” hedefinin de hayal olduğu bu süreçte ortaya çıkmış, dünya “çok kutuplu” bir hal almıştır.
Wikileaks belgelerinin ortaya çıkması bile ABD’nin çöküşe geçen durumuyla doğrudan ilgilidir. Ancak çöken bir kuvvetin safraları böyle ortaya saçılır!
9..) Tunus ve Mısır’daki halk hareketlerini ABD’nin planı olarak görmek, ABD’nin “değişmez muktedir güç olduğu” yanılsamasından kaynaklanmaktadır. Ama tarih göstermiştir ki, tüm süper güçler, er geç çökeceklerdir. Kaldı ki, ABD’nin dünya siyaset tarihinde başa güreştiği dönem topu topu, 65 yıldır! 65 yıl, insanlık tarihinde çok küçük bir zaman parçasıdır!
ABD’nin çökmediğini, tam tersine bütün hedeflerine ilerlediğini düşünenlerin yanılgı nedenlerinden biri de “çöküş” kavramını doğru algılamamasındandır. Çöküş, bugünden yarına, toptan durum değişikliği değildir. Çöküş, yıllar alan bir süreçtir. Roma’nın, Osmanlı’nın, İngiltere’nin çöküşleri bunun en önemli göstergesidir. Bu süper güçlerin çöküş süreleri, ABD’nin başa güreştiği toplam sürenin bile iki-üç katıdır!
10..) Tunus ve Mısır’daki halk ayaklanmalarının ABD’nin planı olduğunu savunanların yanılgısının bir diğer kaynağı da, “devlet” aygıtına dair kavramsal yanlışlılarıdır. Meseleleri “devlet” kavramı ile değil, CFR ile, Yahudi Lobisi’yle, Rothschild ve Rockafeller aileleriyle hatta şeytana tapan masonik örgütlerle açıklamaktadırlar. Onlara göre dünyayı bu yapılar dizayn etmektedir! Çok basit bir şekilde söylersek, bu anlayışa göre, bu gizli örgütleri ya da aileleri ortadan kaldırırsak, ABD emperyalizmi yenilecektir!
Onlara göre ABD-İngiltere-İsrail üçlüsünün uçan kuştan haberi vardır, her şey onların kontrolündedir! Dünyada her ne oluyor ise ABD istediği için oluyordur!
ABD’NİN ‘MÜBAREK’İ VERİP, MISIR’I KURTARMA’ ÇİZGİSİ
11..)
Tunus ve Mısır’daki halk ayaklanmalarının ABD’nin düğmeye basmasıyla ortaya çıkmadığının en önemli kanıtı, ABD’nin Mısır olayları boyunca izlediği çizgidir. ABD önce Mübarek yönetimini istikrar unsuru olarak nitelendirmiş; gelişmeler sürünce, Mübarek’e “reform yap” çağrısında bulunmuş; durum kötüye gidince de “geçiş dönemi” vurgusu yapmaya başlamıştır!
12..) ABD çok açık biçimde, kendi planlamadığı ve başlatmadığı süreçte yer almaya çalışmaktadır. ABD’nin mecburiyet çizgisini “Mübarek’i verip, Mısır’ı kurtarmak” diye de formüle edebiliriz. BBC’nin yorumu da dikkat çekicidir: “ABD Mısır’daki devrimi, evrime yöneltmeye çalışıyor”.
Kaldı ki ABD, gidişat karşısında eski Kahire Büyükelçisi Frank Wisner’i Kahire’ye göndermiş ve süreci etkilemeye dönük bir karargâh kurmuştur. Bu ABD karargâhı, bir yandan ayaklanmanın yönünü istediği noktaya çevirmeye çalışmakta, bir yandan da ayaklanmanın içinde yer alan unsurların birbirleriyle çelişmelerinden yararlanıp, halk hareketini bölmeye çalışmaktadır.
Nobel ödüllü Muhammed El Baradey’in “muhalefet lideri” olarak ortaya sürülmesi “geçiş dönemi” pazarlığının bir sonucudur. İstihbaratın başı Ömer Süleyman’ın Mübarek’in yardımcılığına getirilmesi de, yine bu pazarlıkların bir sonucu olup, batı adına “kontrollü bir geçiş dönemi” sağlamak hedefiyledir.
13..) ABD’nin Mısır’da ayaklanma olacağına dair bir öngörüsü olduğu, aslında Wikileaks belgelerinde görülmektedir. Ancak, ABD çaresizdir! İnişe geçen bir kuvvet olarak duruma el koyamamıştır, ayaklanmayı engelleyememiştir. Obama’nın geçen yılki Kahire konuşması ile Müslüman Kardeşlerin yine geçen yıl iki kanatlı bir yapı haline getirilmesini, duruma el koyma hamlesinin bir parçası olarak okuyabiliriz.
MÜBAREK, İSRAİL MÜTTEFİKİDİR
14..)
İsrail’in, ABD ve AB ülkelerini, bölgedeki istikrarın muhafaza edilmesi amacıyla Mübarek’e yönelik eleştirilerini frenlemeye çağırması da dikkat çekicidir! İsrail devleti, Dışişlerinden tüm dünyadaki büyükelçiliklerine yazı göndermiş ve elçilerinden, bulundukları ülke yönetimlerini Mübarek lehinde etkilemelerini istemiştir. (www.gazetevatan.com, 31 Ocak 2011) Çünkü Mübarek, Filistin sorunu konusunda, İsrail’in en önemli müttefikidir!
15..) Halk ayaklanmalarını Soroscu ilan edenlerin kendilerine dayanak yaptığı bir başka durum da, ayaklanmaların Tunus, Yemen, Mısır diye birbirini izlemiş olmasıdır. Onlara göre bu ayaklanmaların arkasında ABD olmasa, aynı anda bu ayaklanmalar başlamazmış… Soğuk savaş döneminden kalma bir bakış açısının eseri olan bu yaklaşım, dünyadaki gelişmelerin, 50 yıl hatta 20 önce olduğu gibi kitleler tarafından haftalar sonra öğrenilebildiği esasına dayanıyor!
Halk hareketlerinin ve her türden sosyal hareketin büyütülmesinde hatta ortaya çıkarılmasında, “sosyal iletişim ağlarının” nasıl bir etkiye sahip olduğunun en önemli göstergesi, 2007 yılındaki Cumhuriyet mitingleridir. Daha yakın bir örnek vermek gerekirse, geçen ay Facebook üzerinden örgütlenen, “taraftar Taksim’e, ıslık çalmaya” eylemidir!
16..) Mısır’daki halk hareketinin en önemli sorunu, harekete önderlik edecek “devrimci bir örgüt”ün, dolayısıyla “devrimci bir programın” olmamasıdır. Aslında ayaklanmanın “herhangi” bir lider örgütü de yoktur. Sırf bu gerçek bile, yaşananların tam bir halk ayaklanması, halk hareketi olduğunu göstermektedir.
Halk hareketinin hangi yöne ilerleyeceği, harekete önderlik edecek kuvvete bağlıdır. “Devrimci bir örgütün” liderliğinden yoksun bir ayaklanmanın, devrime gitmeyeceği aşikârdır. Üstelik, Mısır’daki sınıfsal durum, sosyo-ekonomik karakter, “devrime gebe” bir durum teşkil etmemektedir. Ancak bu türden ayaklanmalar, ileride, devrimci halk hareketlerine önderlik edecek devrimci örgütlerin kurulmasına, gelişmesine zemin oluşturur.
Mevcut halk ayaklanması, ideolojik bir hedefi olmayan, kitlelerin yaşam standartlarına tepkisinden doğmuş ve esas hedefi “Mübarek karşıtlığı” olan bir ayaklanmadır.
Bu durum, yukarıda da belirttiğimiz gibi ABD’nin elini güçlendirmektedir. Ayaklanmaya önderlik edecek kuvvetler arasında şimdiden başlayan pazarlıklar gidişatın yönünü belirleyecektir.
GELİŞMELER, İRAN’IN LEHİNE
17..)
Durumdan vazife çıkaran Ürdün Kralı’nın hükümeti görevden alması ve Suriye lideri Beşar Esad’ın “reform zamanı” açıklaması yapması, halk ayaklanmalarının gücünün ne olduğunu da daha şimdiden göstermiştir!
18..) ABD’nin etrafında Sünni hilal oluşturmaya çalıştığı İran, Tunus’la başlayan ve bölgeyi etkileyen bu gelişmelerden en çok siyasi yarar sağlayan ülkedir! İran, ABD’ye karşı daha önce de –Hizbullah’ın hükümetten çektirilmesiyle- Lübnan’da başarı kazanmıştı!

Mehmet Ali Güller
3 Şubat 2011

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder