Meselenin trajikomik yanını bırakıp, öze dönelim.
Genelkurmay Başkanlığı ilk olarak; Anakara Seferberlik Bölge Başkanlığı’nda yapılan aramanın “tamamen yasal çerçeve kapsamında yürütülmekte” olduğunu açıklamıştı. Hatta aramanın Genelkurmay Başkanı Org. Başbuğ’un Başbakan Erdoğan’la görüşmesinin arkasından gelmesi, pek çok kesimde “uzlaşma” yorumlarına yol açmıştı. Nitekim AKP’li Bakan Ertuğrul Günay, -tekzip edilmeyen konuşmasında- aramalarda Org. Başbuğ’un izni olduğunu açıkça ifade etti: “Genelkurmay Başkanı ile Başbakan saatlerce konuştuktan sonra ‘gidin burada arama yapın’ kararı alınıyorsa, ‘Seferberlik Tetkik Kurulu’nun bulunduğu binanın müze olmasına doğru emin adımlarla ilerliyoruz’ diye düşünüyorum. Allah bana bugünü de gösterdi”. (Akşam, 31 Aralık 2009).
Genelkurmay Başkanlığı Hukuk Başmüşavirliği’nin 31 Aralık akşamı özel bir ulak ile mahkeme başkanlığına gönderdiği dilekçede ise belgelerin imha edilmesi istendi. Dilekçede ayrıca; “aramalarda hukuki uygulamanın dışına çıkıldığı” savunuluyordu! (Hürriyet, 1 Ocak 2009)
Bu saldırıların “hukuka güveniyoruz” ya da “hukukun içinde kalınsın” açıklamalarıyla son bulmayacağı ortada! Çünkü saldırı, kaynağını zaten hukuksuzluktan almaktadır! Kaldı ki; bir işlemin yasal olması başka, hukuki olması başkadır!
İntihar eden Deniz Yarbay Ali Tatar son mektubunda komutanlarına nasıl seslenmişti: “Hukuksuzluk sürecine hukuk adına saygı gösterilemez. İçim buruk, bana bu oyunu oynayanlara ve sahip çıkmayanlara kırgınım. Yaşadığım bu hukuksuzluk sonucu o deliğe bir daha girmektense mezara girmeyi tercih ederim. Şunu bilin ki, en küçük suçu günahı olmayan ben, yapılan bu hukuksuzluğa isyan ve bu karanlığa bir nebze ışık olabilmek için hayatıma son veriyorum”.
Şehit Yarbay Tatar’ın da belirttiği gibi, hukuka saygı değil, hukuksuzluğa isyan zamanıdır.
Türk Silahlı Kuvvetleri kendisine yönelik sistematik saldırılar karşısında günden güne mevziler kaybediyor. “Teğmenlerin Amirallere suikast yapacağı yalanıyla” ve “Kafes Eylem Planı”yla Deniz Kuvvetleri Komutanlığı; “Kayseri Operasyonlarıyla” Jandarma Genel Komutanlığı; “Karargâh Evleri yalanıyla” Hava Kuvvetleri Komutanlığı; “İrticaya Karşı Eylem Planı”yla Genelkurmay Başkanlığı ve son olarak “Arınç’a suikast yalanıyla” Özel Kuvvetler Komutanlığı saldırı altındadır!
En başından söylediğimiz gibi Ergenekon tertibinin merkezinde Türk Ordusu var çünkü TSK, ABD’nin “Türkiye himayesinde Kürdistan Planı”na fiziki olarak direnebilecek (ve de direnen) yegâne kuvvet! Bu yüzden hem bölünmeye zorlanıyor hem de millet-ordu birliği zayıflatılmaya çalışılıyor.
Meselenin “Kürt Açılımı”yla doğrudan ilgili olduğunu, ABD’nin Kürt raporları hazırlattığı uzmanı Henry Barkey de artık açıktan ifade ediyor. Ne diyor Barkey Hürriyet Gazetesi’ne verdiği röportajda: “Irak’ın federe yapısı çok önemli ABD için. Türkiye’nin yeni Irak ve Kuzey Irak politikası Amerika’da çok hoş bir sürpriz olarak karşılandı. Zira bu değişime kadar Washington Ankara’yı bu konuda bir problem olarak görüyordu. (…) Eğer Ankara-Erbil hattı eskisi kadar yüksek tansiyonlu olsaydı, yani her an ikisi arasındaki ihtilafın sıcak çatışmalara gitme potansiyeli olsaydı, ABD’nin işi çok zor olurdu. Kuzey Irak’ta asker bırakmak düşüncesiyle karşı karşıya gelecekti. Çünkü o zaman Kuzey Irak’taki Kürtlere ne gibi bir güvence verilecekti? Onların Bağdat hükümetine hiç güveni olmadığının altını çizmek lazım. (…) Açılımdan dönüş çok pahalıya mal olur. Ayrıca AKP için de bu noktadan U dönüşü yapması büyük hezimet olur. Seçimlerde ağır fatura öder. Hükümet bu kez Genelkurmay Başkanı’nın desteğini de almışken dönmemeli”. (Hürriyet, 2 Ocak 2010)
Tehdidin kaynağı çırılçıplak ortadadır!
Tehdidin kaynağı ABD’dir!
Mehmet Ali Güller
4 Ocak 2009
4 Ocak 2009
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder