3 Aralık 2010 Cuma

BEHZAT Ç(ÖZER): ÇÜNKÜ O GERÇEKTEN POLİS

Pek dizi izlemem; bir hafta devamını bekleyemem çünkü. Beş altı hafta önce, oyuncu arkadaşım Berke Üzrek ısrar etti Behzat Ç’yi izlemem için, kendisi de dâhil olmuş diziye ilk dört bölümün ardından… Önce onun oynadığı ilk bölümü izledim, ardından kaçırdığım bölümleri izledim internetten… Sonra her hafta yeni bölümü…
GERÇEK POLİSLER, GERÇEK OLAYLAR
Bahzat Ç ve cinayet büro ekibi; Harun, Hayalet, Akbaba, Eda, Selim ve Cevdet… Hepsi gerçek!
Alışageldiğimiz polis dizilerindeki polislerden farklılar; onlar gibi edebi konuşmuyorlar, “lanlı lunlu” hitap ediyorlar birbirlerine ve başkalarına; onlar gibi lüks evlerde yaşamıyorlar, gecekondularda oturuyorlar; onlar gibi lüks arabalara, ciplere sahip değiller, devletin verdiği araba dışında, şahsi araçları yok; onlar gibi lüks restaurantlarda yemiyorlar yemeklerini, küçük tüpte, menemen yapıyorlar; onlar gibi lüks gece kulüplerine takılmıyorlar; Neşet Ertaş çalan bir birahaneye gidebiliyorlar en fazla; onlar gibi pahalı giyinmiyorlar, bakımlı değiller, pejmürde, dağınık…
Çünkü hepsi gerçek; hepsi polis… Hukukun dışına çıktıkları da oluyor; gözaltına aldıklarına tokat attıkları da. Alışılagelen “iyi polislerin, kötü katilleri” yakaladığı türden olmayan bu polisiyede, dizisinin kahramanları, aslında anti-kahraman.
Behzat Ç. (Erdal Beşikçioğlu), cinayet büro amiri. Çok tanıdık. Öyle Yeşilçam polisleri gibi edebi konuşmayı beceremiyor, her cümlesi “lan” ile bitiyor, küfür ediyor, Gençlerbirliği fanatiği, tespih sallıyor, bira içiyor, pejmürde, dağınık, tıraşsız… Diğer dizilerdeki meslektaşları mankenlerle sevgili olurken, onun Gönül (Pelinsu Pir) adında, orta yaşın üzerinde, pavyonda çalışan bir sevgilisi var… Keçiören’de küçük ve ucuz bir evde yaşıyor, tıpkı maaşı belli gerçek polisler gibi… Gerektiğinde salya sümük ağlayacak kadar gerçek… İlk bölümde kızı Berna (Hazal Kaya) uyuşturucu kullanıp, intihar ettiğinde, travma yaşayıp, akıl hastanesine düşecek kadar da “normal” bir insan… Ve de iyi bir insan, ama sistemin içinde kötüleşen, belki de sistem için, kendini kötü yapan…
Harun (Fatih Artman), Behzat’ın en yakın mesai arkadaşı. O da çok tanıdık, Akademili bir komiser, maaşı belli, üstelik halk otobüsü şoförü babasına oyalanması için araba alamayacak kadar belli… Öyle belli ki, babasına kesilen yedi bin liralık ceza için bulabildiği yegâne çözüm, Polsan’dan çekeceği kredidir… Gerçek, tanıdık polislerdendir, polisliğin avantajlarından yararlanmaya çalışır; maçlara beleş girer (Ankaragücü taraftarıdır), yasak yere park eder, spor gazetesi ve magazin eki okur…
GECEKONDU DİRENİŞÇİSİ POLİS
Hayalet (İnanç Konukçu),
Akademili gerçek bir komiser daha. Gecekonduda oturuyor o da. Evlerini yıkmaya geldiğinde zabıta, o da mahalleliyle birlikte direniyor. Diğer polis dizilerindeki polisler gibi her an kıyafet değiştirmiyor. Beğendiği gömlekten bir düzine alıp, hep aynısını giyiyor…
Akbaba (Berkan Şal), akademili değil, alaylı… Ama kendisini iyi yetiştirmiş, cinayetlerin tıbben nedenini otopsi öncesi bilecek kadar da deneyim sahibi olmuş bir alaylı… Polislik dışında hayatı, polisler dışında da arkadaşı yok.
Eda (Seda Bakan), gerçek bir masa başı polisi, komiser yardımcısı, takımın olmazsa olmazı… Güçlü belleği, “cinayet işi erkek işidir” diyen meslektaşlarına karşı en büyük kozu. En büyük sorunu ise Selim ile Harun’un kendisi yüzünden kavga ediyor olması. Onun gönlü Selim’de…
Selim (Hakan Hatipoğlu), sıradan bir polis daha, deneyimsiz, hatta gözaltına almaya gittiği hayat kadınlarının spreyiyle etkisiz hale gelecek kadar… Öyle uçan, her türlü akrobasiyi yapan gerçekdışı polislerden değild. Ama ekibin de en kibarı… Ekibin en yenisi Cevdet’le aynı kefeye konmaktan ise çok rahatsızdır.
Cevdet (Berke Üzrek), aslında ziraat mühendisi, ama krizin “teğet geçtiği”(!) ülkemiz koşullarında, işsiz kalıp, çareyi polislikte bulmuş… Ama harıl harıl sorgu tekniği kitapları okuyacak kadar da, mecburiyetten girdiği işine odaklanmış…
ATATÜRKÇÜ POLİSLER
Ortak yönleri sadece yukarıda saydıklarım değil elbette. Hepsinin ya masasında, ya masasının arkasında mutlaka bir Atatürk resmi var… Ya müdürleri?
Anlatalım: Son bölümde, sol bir dergi dağıtırken gözaltına alınan ve karakolda intihar eden bir genç vardır. Mülkiye Müfettişi (Seda Akman) ve Emniyet Müdürü, olayın üstüne gidilmesini, kendi alanı olmamasına rağmen, Behzat Ç ve ekibinden isterler… Müdür, “üstüne git, kim varsa al içeri, korkma, arkandayım” der Behzat’a…
Behzat ve ekibi olayı çözer. Sol dergi dağıtan genci, “Terörle mücadele”den bir ekip almıştır, kum torbasıyla işkence yapmıştır, iz kalmasın diye. Ama genç iç kanama geçirmiştir. Durumdan sıyırmak için getirip bir karakola bırakırlar, sonra da karakoldan, “İstihbarat Şube”yi aratırlar. İstihbarat Şube gelir sorgu için, ama genç konuşacak durumda değildir, dönerler. Sonra karakoldaki polisler, gencin ölümüne intihar süsü verirler. Kamera kayıtlarının bir bölümü vardır, bir bölümü yoktur!
Netice itibariyle, Müdür’ün başında olduğu yapı, kendi kadrolarını İstihbarat Şube’ye yerleştirmek için, boşluk yaratmayı tasarlamış, bunun için de Behzat Ç’yi kullanarak içeri alınmalarını sağlamıştır. Ama başaramamıştır.
İşte o Müdür’ün masasında, makamında Atatürk yoktur!
Daha önceki bir bölümde de, İstihbarat Dairesi’nin oynadığı bir oyunu açığa çıkarmıştı cinayet büro… Bir cinayeti, bir sol örgüt militanının üstüne yıkmaya çalışıyordu daire… Ayrıntılar önemlidir; bir sahnede yakınıyordu Hayalet istihbarat daireden; “her yere sızdılar, gücü ellerine aldılar” diye!
POLİS DE MEMURDUR
Ayrıntılar önemlidir, örneğin: Ankara’da memur eylemleri yapılmaktadır. Sloganlar, Çevik Kuvvet, biber gazı… Destek için tüm polisler, cinayet büro bile, eylem bölgesine sevkedilir. Behzat ve ekibi arabanın içinde, eylemci memurları izler. Harun, “biz de memuruz, aralarında olmamız gerekmez mi?” diye sorar Behzat’a…
SOL’A DÜŞMAN OLMAYAN POLİS
Bir ayrıntı daha: Behzat’ın gençlik aşkı Bahar (Ayça Varlıer), yıllar sonra üniversite yıllarında birlikte mücadele ettiği Dev-Genç’ten arkadaşlarıyla karşılaşır ve yeniden onlarla birlikte olmaya başlar. Bir basın açıklaması sırasında, “terörle mücadele” ekipleri tarafından gözaltına alınır, sorgulanır ve hâkim karşısına çıkarılırlar. Terörle Mücadele komiseri, hâkimin serbest bıraktığı eylemcileri çıkışta tehdit ettiğinde, karşısında Behzat Ç’yi bulur!
HOCAYA, MUSKAYA İNANMAYA POLİS
Bir ayrıntı daha: Harun’un babası, halk otobüsü şoförlüğünden emekli olduktan sonra kafayı arabayla bozmuştur; halk otobüsü bile kaçırmıştır. Duruma bir türlü çözüm bulamaz aile. Anne ısrarla, oğlundan babasını hocaya götürmesini ister. Israrlara en sonunda boyun eğer Harun ve babasını “hoca”ya götürür; ama ne Harun, ne de Behzat inanmaktadır hocaya, muskaya, büyüye…
***
İstanbul’da Ergenekon tertibi, Emniyet’e sızan cemaat, cemaate karşı polis şeflerinin içeri düşmesi, “polis devleti” yaratma hevesleri, korkular, kuşkular, sorular…
Ankara’da ise “gerçek” bir polisiye dizisi…

Mehmet Ali Güller
3 Aralık 2010

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder