24 Ocak 2011 Pazartesi

ŞEHZADELER DEĞİL, CUMHURİYET BOĞAZLANIYOR

Başbakan yardımcısı Bülent Arınç, konuşması sırasında ezan başlayınca şöyle demiş: “Ben, ‘ezan okunurken konuşmaya devam edilebilir’ diye bir fetva aldım. O yüzden konuşmama devam edeceğim. Güzel bir şeydir, ezan bitene kadar susar sonra devam ederler. Bu bazen istismar gibi algılanır bazen hürmet kabul edilir. Ezan bizim ezanımız çok şükür ‘Tanrı uludur’ demiyor ‘Allahüekber’ diyor, bugünleri gösteren Rabbime şükürler olsun.” (1) Vatan Gazetesi, 24 Ocak 2011
Türk Dil Kurumu sözlüğüne göre fetva, “dini hukuk kurallarına göre çözüm açıklayan, şeyhülislam veya müftü tarafından verilebilen belge”ye deniyor.
Başbakan’ın geçen yıllarda dile getirdiği “bir de ulemalara soralım” cümlesinden sonra, Başbakan Yardımcısı’nın da “fetva aldığını” beyan etmesi, Laik Cumhuriyet’e vurulan yeni bir darbe oldu!
Hilafet, saltanat boşuna kaldırılmış, modern hukuk boşuna getirilmiş!
TARİKATALARA SAYGILI CHP
İktidar böyle de muhalefet farklı mı?
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu “siyasallaşmayan, siyaset yapmayan tarikatlara saygılı” olduklarını bir kez daha ilan etmiş! (2) Hürriyet Gazetesi, 24 Ocak 2011
Atatürk, boşuna “Türkiye Cumhuriyet şeyhler, dervişler, müritler, cemaatler, tarikatlar memleketi olamaz” demiş!
12 Eylül halk oylaması öncesi “türbanı biz çözeriz” diyerek, AKP’nin rafa kaldırmak zorunda kaldığı “türban savaşlarını” yeniden ama karşı cepheden başlatan Kılıçdaroğlu, YÖK’ün “türban serbest” yönetmeliği hazırlamasına ve türbanın ilköğretim okullarına kadar girmesine yol açmıştı. Kılıçdaroğlu yetinmemiş, “cemaatlere saygılıyım, yeter ki siyasallaşmasınlar” ve “laiklik tehlikededir diyemem” demişti! (3) Akşam Gazetesi, 21-22 Eylül 2010)
Konuştuğum CHP’lilerin iki savunması var:
Birincisi, toplumun bu kadar “dincileştiği” bir durumda, AKP ile baş etmenin yolunun buradan geçtiğini düşünüyorlar. Bu sözde savunmaya şu yanıtı veriyoruz: Sorun, toplumdaki dincileşme oranıysa, Cumhuriyetin ilk yılları, günümüze göre dinin toplumun her kanalına daha çok nüfuz ettiği bir dönemdi. Ayrıca, CHP AKP ile aynı kulvara girerek, AKP’nin oy havuzundan çalamaz! Gerçeği varken, kimse sahtesine oy vermez!
İkincisi, siyaset yapan ve yapmayan tarikat ile cemaatleri ayrıştırarak, cepheyi daraltacaklarını düşünüyorlar. Tarikat ve cemaatlerin tarihini iyi araştırmalarını, tarihte siyaset yapmayan tarikat ya da cemaat bulunup bulunmadığına bir bakmalarını öneriyoruz. Kaldı ki, böyle bir gerçek olsa, Kılıçdaroğlu’na kalmadan, 80 yıl önce Atatürk bunu zaten uygulardı!
Neyse, bizi muhalefetin yanlışlarından çok iktidarın uygulamaları ilgilendiriyor. Arınç’ın fetva aldığını söylemesi Cumhuriyet açısından ciddi bir kırılma dönemine işarettir.
Türkiye Cumhuriyeti, İslam hukuku yerine Cumhuriyet hukuku uygulanması ilkesi üzerine kurulmuştu! Hukuk kaynağını dinden alamazdı! Laiklik, “din ile dünya işlerinin ayrılması”ydı!
Ama önce laiklik tanımını değiştirdiler. Türkiye Cumhuriyeti “küçük Amerika” sürecine sokulurken, laikliği “din ve dünya işlerinin ayrılması” yerine “din ve devlet işlerinin ayrılması” şeklinde tarif ettiler. Tarif “devlet katında” kabul görünce, “cemaatlere de, tarikatlara da” yol açılmış oldu…
ABD’NİN YEŞİL KUÇAKÇILARI, ILIMLI İSLAMCILARI
24 Ocak kararlarını uygulamak üzere 12 Eylül darbesini yaptıklarında, ABD’nin SSCB’ye yönelik “yeşil kuşak” projesine evet diyerek “Türk-İslam sentezini” kabul ettiler. ABD’nin “Kemalist devlet” yerine “ılımlı İslam” ülkesi ödevine el birliğiyle sarıldılar.
Cumhuriyet hükümeti diye, “tarikatlar ve cemaatler koalisyonu” kurdular!
Palazlandıkça, toplumu biçimlendirmeye başladılar: Darwin anlatan öğretmenlerin “müfredat dışına çıktığı” gerekçesiyle ceza aldığı, kız ve erkek öğrencilerin ayrı merdivenleri kullandığı; hatta kız ve erkek öğrencilere 45 cm uzakta durma kuralı uygulandığı; Kamu çalışanının etek boyunun, -ki dizaltında- sürgüne neden olduğu; alkol servis eden sanat açılışlarının saldırıya uğradığı; film galalarından alkol servisinin çıkarıldığı; Başbakan’ın “tıksırıncaya kadar için”, yardımcısının “hayat seks ve alkolden ibaret değil” dediği; Başbakan’ın bir heykeli “ucube” diye değerlendirdiği, yetinmeyip “tez yıkıla” diye hüküm verdiği; yumurta atmaktan, ıslık çalmaya kadar ve neredeyse yan bakmaya kadar her türden protestonun yasaklandığı bir ülkeye dönüştük…
TÜRKÇÜLÜK SUÇ, KÜRTÇÜLÜK ve DİNCİLİK ÖZGÜRLÜK!
Cumhuriyet deforme edildi: Kavramlar yer değiştirdi, beyinler iğfal edildi, cehalet prim yaptı…
Örneğin söze “liberal demokratım” diye başlayan Taraf’tar Rasim Ozan Kütahyalı, “Milliyetçilik, bu topraklara batıdan gelmiş bir mikroptur” diyebilmekteydi artık! (4) Kanaltürk, Pazar Politika Programı
Sanırsın, liberallik batıda değil, Arap yarımadasında doğdu!
Dahası, Sinan Oğan’ı telefonla programa katılarak hedef alan Kütahyalı’nın bu sözlerine, stüdyodaki konuklar Mehmet Metiner ve Şenol Özbek alkış tutmakla yetinmiyor, kaynakça da gösteriyordu(!): Saidi Nursi’ye göre milliyetçilik, bu topraklara ait olmayan, yabancı bir ideolojiydi!
Emniyet Genel Müdürlüğü’nün “ulusalcılığı” bir tehdit olarak algılayan raporundan, Anayasa Mahkemesi üyelerinin yemin metninden “Türk” ifadesinin çıkarıldığı bir döneme girmiştik ne de olsa…
Ulusalcılık, milliyetçilik, Türkçülük suç artık! Kürtçülük, her türden etnik ve dinsel ayrımcılık ise özgürlük ve insan hakkı!
Çünkü artık “ileri demokrasi” var!
Çünkü yıllar önce “demokrasi bir tramvaydır, istediğimiz durakta ineriz” diyen Başbakan Erdoğan, artık makas değiştirdi!
Çünkü muhteşem saraylarda, şehzadelerin değil Cumhuriyetin boğazlanması artık gündemde!

Mehmet Ali Güller
24 Ocak 2011

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder