29 Haziran 2010 Salı

ABD-TSK ÖRTÜLÜ SAVAŞININ İSMİ: PKK

Toronto’daki G-20 toplantısına katılan ve Obama ile iki kez görüşen Başbakan Erdoğan, düzenlediği basın toplantısında ilginç açıklamalar yaptı. Irak merkezi yönetiminin Kuzey Irak’ta hiçbir egemenliğinin bulunmadığını, yerel yönetimin de bölgeye henüz tam olarak egemen olamadığını savunan Erdoğan, NATO’dan Kandil’e asker yollamasını istedi!
Başbakan’ın bu çağrısı akıllara 2002 yılında Harp Akademileri’nde gerçekleştirilen Kerkük merkezli “etnik çatışmaya müdahale edip barışı sağlayan NATO” harp oyununu getiriyor…
Meselenin bu yanını bırakıp, Başbakan’ı bu çağrıyı yapmaya iten “görünür” nedene bakalım öncelikle: 1 Haziran itibariyle PKK terörü arttı ve verilen kayıpların büyüklüğü kamuoyunda AKP’yi zorlayan tepkilere yol açtı.
PKK ABD’NİN SİLAHIDIR!
Öncelikle belirtelim ki, PKK terörü aslında ABD ile Türk Ordusu arasındaki örtülü savaşın ismidir!
PKK ABD’nin gerektiğinde havucu gerektiğinde sopasıdır!
PKK, ABD toprağı olan Irak’ın kuzeyinde barınmakta; PKK’nın “özel birlikleri” ABD Ordusu tarafından eğitilmekte; PKK’nın silahları ABD ordusu tarafından sağlanmakta, istihbaratı ABD tarafından verilmekte; finans kaynakları CIA tarafından koordine edilmektedir!
Bu saptamaların üzerinden atlanarak üretilecek her “devlet politikası” Ankara’yı Washington karşısında daha da çaresizleştirecektir! Çünkü tehdidin kaynağı doğru saptanmadan, savaş kazanılmaz!
PKK ÜZERİNDEN ABD HEDEFLERİ
1 Haziran’dan itibaren sözde ateşkes süresinin dolmasıyla başlayan PKK terörünün, daha doğrusu bu silahı kullanan ABD’nin hedefleri nelerdir? Bu hedefleri doğru saptamak için öncelikle koşulların analizini yapalım.
ABD açısından “Irak’ın kuzeyi – Kukla Devlet” operasyonunda yeni bir aşamaya gelindi. Washington 2003’te ilan ettiği “Irak’ın kuzeyi ile Türkiye’nin güneydoğusu tek bir ekonomik bölge olmalı” hedefini Davutoğlu ile Barzani arasında yapılan “tam ekonomik entegrasyon” anlaşması ile gerçekleştirmiş oldu. Sırada “siyasi entegrasyon” var. Bu ABD’nin 1986 yılından beri Türkiye’ye dayattığı ama başta TSK olmak üzere milli kuvvetlerin direnci nedeniyle başaramadığı “Türkiye himayesinde Kürdistan” planıdır, “Üç İsrail” planıdır. ABD Özal üzerinden gerçekleştiremediği bu planı, hem küresel ve bölgesel şartların daha da olgunlaşması nedeniyle, hem de bulabildiği en bağımlı iktidar nedeniyle bu aşamaya kadar getirmiştir. Plan önündeki en büyük direnç odağı TSK, Ergenekon tertibi ile kısmen durdurulmuştur! Ancak Türk Ordusu plana, kapsamlı saldırılara rağmen direnmektedir.
HAVUÇ AŞAMASINDAN SOPA AŞAMASINA
İşte ABD bu yeni koşullar üzerinden PKK silahının tetiğini çekmiştir. “Kürt Açılımı” sırasında PKK’yı havuç olarak kullanan ABD, yeni aşama nedeniyle PKK’yı sopa olarak kullanmaya başlamıştır.
PKK terörü üzerinden ABD’nin biri esas, ikisi de esası güçlendirme araçları olarak toplam üç hedefi vardır:
1.Hedef: ABD’nin PKK silahını ateşlemesinin esas hedefi, TSK ve diğer milli kuvvetleri “Türkiye Himayesinde Kürdistan” planına mecbur etmektir.
2.Hedef: ABD koordinasyonunda yürütülen yeni PKK saldırıları ile TSK’nın kamuoyu nezdinde itibarı sarsılmaya çalışılmaktadır. ABD 2. hedefi gerçekleştirmek için üç araç kullanmaktadır:
a) İktidar aracı üzerinden “Genelkurmay hesap vermeye” çağrılır!
b) Tetikçi analistler üzerinden TSK’nın milli yapısını tasfiye edebilmek için sözde “profesyonellik” tartışmasından, “ordu lağvedilmeli, yeni ordu kurulmalı” gibi uçuk fikirlere varacak kadar geniş bir yelpazede TSK’nın yapısı sorgulatılır!
c) Yandaş basın üzerinden TSK’nın bazı unsurlarının PKK ile irtibatlı olduğunda başlayarak, TSK’nın bu saldırıları bizzat organize ettiğine kadar varan alçakça propaganda yapılır. “TSK savaşı kaybediyor” fikri kamuoyuna enjekte edilir.
BÖLGESEL ÖZERKLİĞİN DIŞ SINIRI, KONFEDERASYONUN İÇ SINIRIDIR
3.Hedef:
ABD, “Türkiye himayesinde Kürdistan” gerçekleştiğinde oluşacak konfederasyonun sınırlarını PKK silahı ile saptamaktadır.
Nasıl mı? Açıklayalım:
Kuruluşunda bu yana 3 dönemden geçtiğini kaydeden PKK, 1 Haziran’da başlayan süreci 4. dönem olarak ilan etti. PKK tarihinde bir dönemden bir döneme geçişin hem siyasi hem de saldırı değişiklikleri içerdiğini belirtelim. PKK işte bu yeni dönemi hem BDP İl Genel Meclisi Başkanları ve Belediye Başkanları toplantısından çıkardığı karar ile hem de bizzat Cemil Bayık’ın ağzından “demokratik özerkliği koruma, geliştirme ve yaşatma” dönemi olarak ilan etti.
PKK’nın 1 Haziran’dan itibaren yaptığı saldırıların coğrafyası işte bu “demokratik özerklik” dediği dikdörtgen şeklindeki alanın dış çevresidir. Bu dikdörtgenin alt en sağı Hakkari-Şemdinli, alt en solu İskenderun-Osmaniye hattıdır. Dikdörtgenin sol tarafının ekseni Malatya’dan geçmektedir. Ve dikdörtgenin üstü Karadeniz’dir!
SINIR DEĞİŞTİRME TARTIŞMASI
Bu süreçte PKK’nın “demokratik özerklik” kavramının TÜSİAD toplantısında “bölgesel özerklik” olarak gündeme gelmesi manidardır. Açılımın tartışıldığı TÜSİAD toplantısında Sedat Aloğlu şu üç öneriyi Türkiye’nin konuşması gerektiğini belirtti: “1. Çözüm aşamasında İmralı’nın görüşmelere katılması. 2. Anayasa’ya ‘bu ülkeyi Türkler ve Kürtler kurdu’ maddesinin eklenmesi. 3. Bölgesel özerklik”.
AKP’li Bakan Hayati Yazıcı’nın gündeme getirdiği “sınırın yerinin bazı bölgelerde kaydırılması konuşulabilecek, tartışılabilecek bir şey” önerisi de “zamanlama” açısından önem kazanıyor!
ABD MESAJI: ELVEDA CUMHURİYET, HOŞGELDİN KONFEDERASYON
“PKK havucu ve sopası” ile AKP uygulamaları arasında sıkıştırılan TSK, direnmekte ama kan kaybetmektedir. Erdoğan’ın daha 2004 yılında ilan ettiği “Diyarbakır’ı ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi içinde bir merkez” yapma hedefi adım adım ilerlemektedir. Şeyh Said’in Diyarbakır’ın orta yerinde anılması bu hedef içindir! Diyarbakır’ın orta yerinde Apo, Barzani, Talabani posterlerinin açılması bu hedef içindir.
ABD Şeyh Said’i anma mitingleriyle “güle güle Türkiye Cumhuriyeti” ve “hoş geldin Konfederasyon” demektedir!
İşte Erdoğan’ın Toronto’daki açıklaması tüm bunları alt alta koyduğumuzda anlam kazanıyor. Erdoğan, her zamanki gibi sol gösterip sağ vurmaktadır; eleştiri görüntülü saptama daha doğrusu hükümetini aşarak “Türk devleti” adına ABD’ye taahhütte bulunmaktadır. “Irak’ın kuzeyinde Bağdat’ın hiçbir egemenliği yok, Kuzey Irak yönetimi de bölgeye tam hâkim değil” diyen Erdoğan, “Türk devleti” adına “Türkiye himayesinde Kürdistan” planını kabul ettiğini taahhüt etmiştir.
MİLLİ VE SİYASİ BİRLİK ZORUNLUDUR
Ancak…
Türkiye Cumhuriyeti’nin milli ve siyasi birliğini parçalayacak bu plan, Özal tarafından uygulatılamadığı gibi Washington’a en bağımlı Erdoğan tarafından da uygulatılamayacaktır. Milli ve siyasi birlik bir tercih olduğu gibi aynı zamanda bölgesel bir zorunluluktur da…

Mehmet Ali Güller
29 Haziran 2010

1 yorum:

  1. Sn. Güller; Yazınızı defalarca okudum. Aklıma Laik cumhuriyet" "Şeriat" yaygaraları ile kulaklarımızı çınlatanlar geldi. Biz onlara o zaman, " Dostlar; yapmayın, etmeyin... Şeriat dediğiniz emperyalizmin bir oyunudur. Türkiye için en büyük tehlike bölünmektir." demiştik..

    Dinleyen çıkmamıştı o zamanlar bizi... Şu anda Türkiye için kırmızı alarm nerilmiş durumda... Bu aymazlar arkalarını ne yazık ki, İkiz Yasalar!a dayamaktadırlar.

    Bunlara verilecek tek cevap Mustafa Kemal'in söylemidir

    " Ülkenin ve milletin istiklali tehlikededir. Ülkenin ve milletin istiklalalini gene milletin azim ve kararı kurtaracaktır." Saygılarımla... Figen Özen

    YanıtlaSil