Örneğin “bunun basit bir dil sürçmesi olmadığını, bilinçaltının istemsiz dışavurumu olduğunu” belirten Hürriyet Gazetesi’nden Mehmet Y. Yılmaz, Başbakan’ın bir tek hayali olduğunu savunuyor: “’Tek yetkili’ olarak istediği her şeyi yapmak, kimseye hesap vermemek!”. (Mehmet Y. Yılmaz, Hürriyet Gazetesi, 26 Nisan 2010).
Erdoğan’ın tek adam-diktatör olmak istediğine dikkat çekenler sadece AKP karşıtları değil! Erdoğan’ın önerdiği sistemin diktatörlük getireceğini söyleyen AKP’ye müttefik isimler de var: Örneğin AKP’nin Anayasa taslağını hazırlayan hukukçu Prof. Dr. Ergun Özbudun da Erdoğan’ı uyarıyor ve Başkanlık siteminin Türkiye için sakıncalı olduğunu savunuyor. Özbudun, “başkanlık sisteminin hep darbeleri davet ettiğine” dikkat çekiyor. (Vatan Gazetesi, 26 Nisan 2010)
Erdoğan diktatör mü olmak istiyor?
Peki Erdoğan “başkanlık sistemini” tek adam-diktatör olmak için mi önerdi? Ya da soruyu şöyle soralım: Erdoğan “başkanlık sistemini” önerirken, aklının bir tarafından da, bu yolla “tek adam olma hayalini” gerçekleştirebileceğini mi geçirdi?
Olabilir, üstelik kuvvetle muhtemeldir; Başbakan aklından “tek adam olma hayalini” geçirmiştir.
Ancak…
Politik gelişmeleri hele de bölgesel boyut kazanacak politik gelişmeleri ve dahası uluslararası ilişkileri niyetler değil, kuvvet belirler!
Başbakan niyetlerine değil, kendisini iktidara taşıyan kuvvetin gündemine uyuyor. Tabi bu arada kendi kişisel niyeti ile o kuvvetin gündemi arasında bir çakışma durumu söz konusu olursa, Erdoğan hamlesi için daha aktif hareket ediyor kuşkusuz…
Açalım:
Başkanlık sistemi ve ‘meselenin pişmesi isteniyor’
Ama önce “Başbakan, başkanlık sistemini kendisi için istiyor” şeklinde özetlenecek görüşlerin yanlış olduğunu görmek için 5 yıl geriye gidelim ve Başbakan’ın bir diğer müttefikinin, Nazlı Ilıcak’ın yazdıklarına göz atalım: “daha etkili olmak için Başkanlık sistemini talep etmek bugünün gerçekleriyle bağdaşmıyor. Çünkü, parlamenter sistemin hükümetleri ve başbakanı, Başkanlık sisteminin Başkanı ve hükümetinden daha etkili ve güçlü. Zira, Parlamenter sistemde, bir parti, Meclis çoğunluğuna sahipse, Parlamento, hükümetin emri altında çalışıyor”.
Bu somut gerçeği dile getiren Ilıcak, “Başkanlık sistemi 2005’te gelmez” başlığını taşıyan bu makalesinin sonunda ağzındaki baklayı çıkarıyor: “belki o tarihe kadar, meselenin pişmesi isteniyor”. (Nazlı Ilıcak, DB Tercüman, 4.1.2005)
Dikkat ederseniz “pişmesi gerekiyor” demiyor sayın Ilıcak, “pişmesi isteniyor” diyor. Kim istiyor?
‘Türkiye ileride eyalet sistemine geçebilir’
Bu sorunun yanıtı için de 20 yıl geriye gidip, en çok “başkan olmak isteyen” ismi, Özal’ı anımsayalım mı? Erdoğan’ın selefi saydığı, siyasi mirasını üstlendiği Özal, sizce aslında “Kürt açılımını” ilk başlatan kişi değil midir? Ya Özal’ın Kürt sorunu açısından “federasyonu tartışmalıyız” demesi ne anlama gelmektedir?
Gelin o zaman bu kez Özal’dan 15 yıl ileriye gidelim ve ABD’nin çıkarları doğrultusunda Özal’a Türkiye’yi yönetme zemini hazırlayan Kenan Evren’in sözlerine kulak verelim: “Türkiye ileride eyalet sistemine geçebilir” (Sabah, 28 Şubat 2007)
Bulmacanın parçaları yerine oturuyor mu?
En yüksek otorite kim?
23 Nisan’ı, yani Milli Egemenlik bayramını “egemenliğin milletten alınıp başkana verilmesi” tartışmaları arasında geçirdik. “Halkın kendinden daha yüksek otorite tanımaması” anlamına gelen demokrasi kavramının içi boşaltıldı; “milli irade” adı altında “tek adamlığa” soyunuldu…
Ancak tüm bu gelişmeleri, ne yazık ki, “Erdoğan Başkan olmak istiyor” ya da “Erdoğan’ın hayali tek adam olmak” değerlendirmeleriyle açıklayamayız. Bu değerlendirmeler gerçeğin sadece bir bölümünü oluşturuyor. Gerçeğin bütününde, Erdoğan’ın ya da başka birinin tek adam olmasından daha büyük bir tehlike var!
Anayasa – Başkan – Federasyon
BOP Eşbaşkanlığı üzerinden uygulanan “Kürt Açılımı”nın ABD açısından başarılı olup olmayacağı şu üçünün gerçekleşmesine bağlıdır: Birincisi anayasal değişiklik, ikincisi başkanlık sistemi, üçüncüsü de bu sistemin uygulanabileceği bir federasyon!
Tek gerçek budur.
“Başkan” olmak isteyen Özal’ın, “Anayasa’yı bir kez delmekle bir şey olmaz” demesi ve “Kürt açılımı” yapıp “federasyon”u tartışmaya açmak istemesi ile Erdoğan’ın “Başkanlık sistemini” önermesi, “Anayasa’yı değiştirme”ye çalışması ve “Kürt açılımı” yapması arasında doğrudan bir ilgi vardır.
O ilgi ABD görevinden kaynaklanmaktadır.
Erdoğan, kendisinin de söylediği gibi BOP eşbaşkanıdır ve bu proje kapsamında Diyarbakır’ı bir merkez yapmaya çalışmaktadır! (Teke Tek, Kanal D, 15 Şubat 2004)
Kaldı ki Erdoğan, Türkiye’yi bu duruma göre biçimlendirmektedir. Örneğin bir ay sonra MİT müsteşarı yapılmak üzere MİT müsteşar yardımcılığına getirilen Hakan Fidan… Dr. Fidan MİT’e, CIA ve FBI modeli öneriyor. (Akşam, 22 Nisan 2010)
Nedir FBI? Federal Soruşturma Bürosu… Adı üstünde, federal, yani federal bir ülkede uygulanabilecek bir yapı!
‘Irak’ın kuzeyinin bölgesel entegrasyonu’
Lafı uzatmaya, örnekleri çoğaltmaya gerek yok. ABD’nin önüne koyduğu en önemli görev ne İran’dır, ne de Afganistan. Washington’un uzun yıllardır önünde duran temel görevi Irak’ın kuzeyinde “kukla devlet” kurmaktı. Irak’ı işgal etmesinden Ergenekon tertibine kadar pek çok gelişme bu hedefin gerçekleşebilmesi içindi. ABD bu konuda büyük yol aldı. Washington’un önünde şimdi bu yapıyı önce Türkiye ile birleştirmek (federasyon) sonra da “büyük kukla devlet” olarak yeniden ayırmak gibi bir görev var.
“Irak’ın kuzeyinin bölgesel entegrasyonu” dedikleri işte budur.
Mehmet Ali Güller
26 Nisan 2010
26 Nisan 2010
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder